Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam32
Toplam Ziyaret747425
Köşektaş Hikayeleri
 
 
Boynu Kravatlı
Celalettin Ölgün

Kimi öyküler çok sık okunduğunda ya da dinlendiğinde,
insanda bir bıkkınlık yaratır; kimi öyküler ise
şiddetli etkiler, derin izler bırakır!
kosektas.net

Kimi yerde “aptal” deseler de, kendileri biz aptal değil, “abdalız!” derler. Aslında kendi tanımları doğrudur. Çalgıcılık yaparak geçimlerini sağlarlar, kalender insanlardır. Çalgıdan geldikleri günü dolu dolu yaşarlar, eğlenirler, diğer günler ise yarı aç yarı tokturlar. Kendi aralarında ara sıra kavga etseler de, başkalarına zararları olmaz. Her kentte, onların toplu yaşadıkları mahalleler, semtler vardır.

1950’li yıllara değin kayıtsız, yurtsuz yaşarlarken, devlet, Hacıbektaş abdallarını asimile yoluyla eritmeyi düşünmüş olmalı ki, her köye üç aile yerleştirilmesini zorunlu kılmış. Anlatılanlara göre: Son yıllara değin zurnacı Külebi usta, düğünlerde davul oynatan Ferzi usta, Hallik usta, Köşektaş nüfusuna kayıtlılarmış. Sonradan hepsi de Hacıbektaş’a ya da Kırşehir’e yerleşmişler.

Hangi köyün nüfusuna kayıtlı olduğu bilinmeyen zurnacı Kemal usta da Köşektaşlı sayılır. Köyde olsun, dışarıda yaşasın, tüm Köşektaşlıları bilir. Köyün tamamına yakınının düğünlerinde o ve ekibi çalgıcılık yapmış, çocukların tümünü o sünnet yapmıştır. Sağlamcıdır; yeni doğan erkek çocuklar, nüfus kayıtları yaptırıldıktan sonra, onun defterine de kaydedilir. Zaman, zaman oğlan babasına: “Ne oldu, güççük ağa büyüyor mu?” diye, sünneti anımsatır.

Kız bitirme, nişan gibi merasimlerden haberi olur, oğlan tarafını her görüşünde, düğün zamanını sorar. Kısaca işinin takipçisidir. Kemal usta, doğruluğunun, cana yakınlığının yanında, aydın bir insandır. Çocuklarına sadece kendi işini yaptırmamış, hepsini okutmuştur da. Oğullarından öğretmen, banka memuru olanlar vardır.


 Fotograf: Suavi Cesur

Kemal ustanın öğretmen oğlu lisede okurken, kendi gibi şakacı olan anası, oğluna her gün takılıyormuş; “Şuna bak, şuna, okula gidiyor! Yarın, Neşet gibi saz çalan adam olacak değil ya, boynu gravatlı eşşek olur!" “Şuna bak, şuna, boz davulu duvara asıp da, utanmadan okula gidiyor.” Kadın, öbür oğlanı da zaman zaman sıkıştırırmış: "Şu sazı iyi öğren, çal, Neşet gibi adam ol! Öğrenmezsen, seni okula gönderir, okutur, öğretmen yapar, köy, köy süründürürüm!"

Diğer kimi yargıları yanlış olsa da, doğruluk payı olan yargıları da var.

Bilgi: İlk kez 21 Mart 2005 tarihinde yayınlanmış bir öyküdür.

Kemal Usta: Kemal Süle, 1934 yılı, Adana/Kozan, Hacımirza köyü doğumludur. 1936 yılında babasıyla birlikte Sivas'ın Şarkışla ilçesi, Alakilise köyüne, oradan da, 1953 yılında, Hacıbektaş'a göç etmiştir. (Bilgi: Suavi Cesur).

Kız Bitirme: Söz kesme.

Şiirlerle Şenlendik - 16. Bölüm

ŞİİRLERLE ŞENLENDİK - 16. BÖLÜM

"Şiirlerle Şenlendik" adlı yazı dizimizin 16. bölümünü
siz ziyaretçilerimize sunmanın kıvancını yaşıyoruz!
kosektas.net

Şair Dr. Salim ÇELEBİ

27 Şubat 2015, Cuma

Şiirlerle Şenlendik, 16 - Kâfir

Öğrendiğimiz tüm şiirler hece vezni ile yazılan şiirlerdi. Liseye başlayınca iki yeni vezin türü daha çıkmıştı karşımıza: Aruz vezni ve serbest vezin.

Aruz vezninin temeli, hecelerin kısa veya uzun okunuşuna dayanıyor; Bâki, Fuzûli ve Nedimden şiirler öğreniyorduk: mefailün, failatun, failün

Fuzuli, hoşnuttu aşkının sarhoşluğundan. Melankolisi nedeniyle gittiği doktora; yalvarıyordu derdine derman bulmasın diye.

Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib, 
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır.

(Aşk derdiyle hoşum; vazgeç ilaç vermekten tabip; 
Derdime derman bulma; yok olmamın zehri ilacındadır.)

Sadabad’da (İstanbul’da, Kâğıthane Deresi yanında, Haliç’e doğru uzanan mesire alanı) şenlikler düzenleniyor; dönemin şairleri, yazdıkları şiirleri okuyarak eğlencelere farklı bir boyut katıyorlardı, katıyorlarmış.

TARDİYE

Yâ Rabb ne intizârdır bu

Geçmez nice rûzgârdır bu

Hep gussa vü hârhârdır bu

Duysam ki ne şîve-kârdır bu

Vuslat gibi bir merâmı yok mu?

 

Kâm aldı bu çerhden gedâlar

Ferdâlara kaldı âşinalar

Durmaz mı o ahdler vefâlar

Geçmez mi bu etdiğim duâlar

Hâl-i dilin intizâmı yok mu

Aradan 50 yıl geçmesine rağmen, ünlü divan şairi Şeyh Galibin yukarıdaki tardiyesi hâlâ belleğimde. Tardiyeler: beşli dizelerden oluşan, beşinci dizeler arasında uyak bulunan, mefûlü/mefâilün/faûlün kalıbıyla yazılan şiirlerdir.

          MÜSTEZAD (ŞARKI)

          Bir sen ü bir ben ü bir de mutrib-i pâkîze-edâ
          İznin olursa eğer bir de Nedim-i Şeyda,
          Gayri yâranı bugünlük edip ey şuh feda
          Gidelim servi revanim yürü Sadabâd'a. 

Yukarıdaki dizeleri de yazan Nedim ilginç bir şairdir. Türk-İslam Sentezi düşüncesinin 6 - 7 kuramcısından biri de Prof. Dr. Ayhan Songar’dır. Tıp Fakültesinden Psikiyatri Hocamız. Ayhan Songar, “Psikiyatri” kitabında birçok ruhsal hastalığı anlatıyor, eşcinselliğin de bir hastalık olduğunu belirtiyor, Divan Şairi Nedimin aşağıda tek dörtlüğü yazılan şiirini örnek göstererek, şairin eşcinsel olduğunu ileri sürüyordu.

KÂFİR

Tahammül mülkünü yıktın, Hülagu Han mısın kâfir?
Aman dünyayı yaktın, ateş-i suzan mısın kâfir?

Kız oğlan nazı nazın, şehlevend avazı avazın
Belasın ben de bilmem, kız mısın oğlan mısın kâfir

(Tahammül yurdunu yıktın, Hülagu Han mısın kâfir?
Aman dünyayı yaktın, yakıcı ateş misin kâfir?
Nazın kız-oğlan nazı, bağırışın delikanlı bağırışı,
Belasın ben de bilmem; kız mısın, oğlan mısın kâfir?)

35-40 yıl geçti aradan. Bugün artık eşcinsellik bir hastalık olarak değil; cinsel tercih olarak değerlendirilmektedir. Doğrusu da bu değil midir? Başta iletişim ve ulaşım olmak üzere, gündelik yaşamı etkileyen ve değiştiren yenilikler; toplumları derinden sarsmakta ve değer yargılarının değişmesine neden olmaktadır.

Çağımız; haberli, hünerli ve bilgiye erişmeyi bilen insanların çağıdır. Haber, hüner ve erişilen bilgi bilinci oluşturarak; her şeyi onaylayan değil, sorgulayarak karar veren yurttaşların sayısını artırmaktadır.

Üretimde, siyasette ve sanatta; dün, konu komşudan veya diğer büyüklerimizden duyduklarımız doğruyken; bugün, birebir soruşturup araştırarak öğrendiklerimiz doğrularımız olmaktadır. Artık babamızın tuttuğu partiye değil; eriştiğimiz bilginin oluşturduğu bilincimize uygun düşüncelere sahip partileri tercih etmekteyiz. Eriştiğimiz bilgi, farkına varmasak da değiştirmektedir her birimizi. 



Yorumlar - Yorum Yaz
Saya Oyunu

KÖŞEKTAŞ’TA DÖRT MEVSİM 
VI- Saya Donatma
Şair Dr. Salim Çelebi


Çok uzun bir zamandan beri yazıya yansıttığı anı ve hatıralarıyla, periyodik olarak gerçekleştirdiğimiz güncellemelerimize renk, içerik ve farklılık katan, Köşektaş ve yöresine yönelik bilgi hazinesini zenginleştiren şairimiz Dr. Salim Çelebi'ye, bu uğurda sarfettiği emeği ve çabası için çok teşekkür ederiz!

kosektas.net

Amerikan Bezinden dikilme iç köyneklerimiz vardı. (Fanila. Ayrıca, kazağa da fanille denirdi ya.)

Bitlenirdik, özellikle de kışın. Kafamızda ve iç köyneklerimizin dikiş yerlerinde bulunan bitleri, analarımız; iki başparmaklarının tırnakları arasında çıtır çıtır ezerek öldürürlerdi!

Bitler çok fazla ise, giysilerimiz şöyle bir ateşe tutulurdu. Yanan bitlerin cızırtısını kulaklarımızla duyardık!

Kartopu oynardık arkadaşlarımızla ve kayardık da eğimli yerlerden.

Ayağımızda lastik ayakkabılar vardı ve iskarpin çok az çocuğun ayağında bulunurdu. Babalarımız çorapların üzerine mes giyerlerdi.

Çatal şeklindeki lastik sapanlarla, basmada eşelenen serçeleri vurmaya çalışırdık!

Yerelması ve daha uzun süre bozulmadan korunabilmesi için toprak altına gömülen pürçüklü (Havuç) ve turp iştah açardı kış günleri.

Köyümüz üzümlerinden yapılan pekmez, verdiği enerjiyle karlı günlerin, vazgeçilmez besiniydi.

Akşamları, kermeyle yakılan sobanın gövdesine ve borularına; dilimlenmiş gumpür (patates) parçalarını yapıştırarak pişirirdik.

Saya donatılırdı şubat ayında: Köyün delikanlıları bir araya gelir, içlerinden altı - yedi kişiyi seçip farklı kılıklara büründürerek ev ev dolaşırlardı. Farklı isimleri vardı rol alan kişilerin: “Arap”tı birinin adı ve yüzü tava’nın isiyle kapkara boyanmış bir durumda olurdu. “Köse”ydi bir diğerinin adı: Üzerinde hayvan postundan yapılma bir giysi bulunurdu.

Anımsayamıyorum diğerlerinin isimlerini!

Saya donatanlar; bulgur, tere yağ ve ekmek toplarlar ve köyün tüm gençleri kendi aralarında pilav pişirerek yerlerdi.

Sayanın kökeni ve içerdiği anlam konusunda birçok sav ileri sürülmekte...
Köyümüz ve çevresinde; saç ve sakalı çıkmayan erkeklere “köse” denilmektedir. Ve yine saya donatanlar, sütten elde edilen tereyağ toplamaktadırlar. Bu nedenle ben, koyun karnında yünlenmekte olan kuzuların, bolluk ve bereketi için yapılan seramoni olarak değerlendiriyorum sayayı.

Dört - beş yaşlarındaydım. Yusuf amcam ve Hasan amcamın da ortak olduğu Massey Harrıs marka bir traktörümüz vardı. Köyümüzdeki tarlalar bittikten sonra, çalışmak için Çöl taraflarına giderlerdi. (Sadık köyünden daha öte tarafta bulunan tarlalara “çöl” denirdi.)

Köyümüzden çoğunun oralarda da (çölde) tarlaları vardı. (Komşu köylerin ta ötesinde Köşektaş’ın tarlalarının olması beni hep “aceba niye?” diye düşündürmüştür. Sanıyorum köyümüzün kökeni için iyi bir araştırma konusudur da.)

Kar ve kışın bastırmasıyla babamlar köye dönmüş, fakat traktör kar ve çamurdan dolayı tüm uğraşlara rağmen bir türlü çıkarılamıyordu köye.
Traktör, köyümüzün altındaki değirmene yakın bir yerde kalmıştı.

Kız kardeşim daha yeni doğmuştu, gidip müjdelememi söylediler. Dam boyu kar kaplı olduğu için her taraf, çığır açmışlardı. O çocuk halimle düştüm yola. Babamlar Salih Amcanın dükkanında oturuyorlardı.

Dükkanlar, sadece alışveriş yapılan yerler değildi o zamanlar; aynı zamanda oturulup sohbet edilen yerlerdi de.

Müjdeyi verdim ve karşılığını da aldım babamdan tabi: 15 kuruş. Biri on kuruş, diğeri beş kuruş olmak üzere iki madenî para.

Elimde paralarla oynarken ikisini de düşürdüm! Elimden yere düştü ve yuvarlanarak gitti paralar.

Utancımdan söyleyemedim hiç kimseye!

Bunca yıl geçmiştir aradan, fakat benim için en büyük para; kaybettiğim o 15 kuruş olmuştur hep!

Köşektaş'ta Dört Mevsim l VI - Saya Donatma l Şair Dr. Salim Çelebi