"Frankenstein"ı okumak için bilinmesi gereken her şey.
Videoyu rahat izlemek ve videodaki altyazıyı rahat okumak için video ekranını büyültünüz! Videodaki Türkçe altyazıyı etkinleştirmek için ayarlar düğmesine tıkladıktan sonra gözükecek olan dil seçenek listesinden Türkçe'yi seçiniz.
"Mary Shelley" tarafından yazılan ve ilk kez 1818'de yayınlanan "Frankenstein" yaratılış, hırs ve Tanrı’yı oynamanın sonuçlarını araştıran klasik bir roman. Roman, alışılmışın dışında bir bilimsel deneyde garip ama duyarlı bir yaratık yaratan genç bilim insanı Victor Frankenstein'ı konu alıyor. Roman, bilimsel gelişmelerin ahlaki ve etik sonuçlarını araştırıyor ve insan ile canavar arasındaki sınırları sorguluyor.
"Frankenstein", Robert Walton adlı bir Arktik kaşifin mektupları aracılığıyla sunulan, anlatı içinde anlatı olarak ortaya çıkıyor. Walton, trajik hikayesini paylaşan Victor Frankenstein'la karşılaşıyor.
Zeki ama hırslı bir bilim insanı olan Victor, bir deney yoluyla vücut parçalarını bir araya getirip canlandırarak bir yaratık yaratıyor. Ancak, yarattığı yaratığın görünümünden dehşete düşen Victor, onu terk ediyor. Reddedilen ve izole olan yaratık, kendi varlığıyla boğuşuyor ve sonunda intikam peşinde koşuyor.
Hikaye ilerledikçe Victor, eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşiyor. Arkadaşlık arayan yaratık, zulüm ve ötelenmeyle karşılaşıyor ve insanlığa olan kırgınlığını körüklüyor, Victor'un yakınlarının ölümüne yol açan bir dizi trajik olay meydana geliyor.
Roman bilimsel sorumluluk, bilgi arayışı ve yaratılışın ahlaki sonuçları konularını ele alıyor. Toplumsal normlara meydan okuyor ve yaratıcı ile yaratım arasındaki karmaşık ilişkiyi araştırıyor. "Frankenstein", bilimsel yeniliğin etik sınırları ve toplumsal reddedilmenin bireyin üzerindeki etkisi üzerine düşünmeye teşvik ediyor.
Yaratığın ahlaki gelişimi ana tema haline geliyor. Doğası gereği mi kötü niyetli, yoksa kötü niyetliliği toplumsal reddedilmeden mi kaynaklanıyor? Shelley, kendi zamanında yaygın olan determinist görüşlere meydan okuyarak, çevrenin ve beslenmenin bireyin karakteri üzerindeki etkisine ilişkin soruları gündeme getiriyor.
Hem Victor hem de yaratık derin bir izolasyon yaşıyor. Victor bilimsel çabalarını sürdürmek için kendini izole ediyor ve bu durum onun fiziksel ve duygusal açıdan gerilemesine yol açıyor. Toplum tarafından ötelenen ve izole olan yaratık şiddete yöneliyor. Shelley, izolasyonun umutsuzluğa ve düşmanlığa yol açtığını öne sürüyor.
Yaratığın görünümü ve toplumun onu ötelemesi Shelley'nin bilinmeyene ya da 'öteki'ne duyulan korku hakkındaki yorumunu yansıtıyor. Roman, okuyucuları önyargının sonuçlarını ve dış görünüşe göre yargılamanın sonuçlarını düşünmeye davet ediyor.
Walton'un mektupları ve Victor'un anlatımı dahil olmak üzere birden fazla anlatının kullanılması hikaye anlatımına katmanlar katıyor. Olaylara farklı bakış açılarına olanak tanıyor, öznelliği ve tekil anlatıların güvenilmezliğini vurguluyor.
"Frankenstein", bilimsel gelişmelerdeki etik ikilemleri keşfetmesi ve insanlığın durumu hakkında gündeme getirdiği kalıcı sorular nedeniyle güncelliğini koruyor. Shelley'nin çalışması, okuyucularda yankı uyandırmaya devam eden, bilimsel ve ahlaki seçimlerin sonuçları üzerine eleştirel düşünmeye davet eden, uyarıcı bir hikaye görevi görüyor.
"Şiirlerle Şenlendik" adlı yazı dizimizin 42. bölümünü
siz ziyaretçilerimize sunmanın kıvancını yaşıyoruz!
kosektas.net
Şair Dr. Salim ÇELEBİ
29 Ocak 2016, Cuma
Şiirlerle Şenlendik, 42 - Ölüm ve Yaşamın Sınırı
Artık bizleri leyleklerin getirmediğini hepimiz öğrendik. Yaşasın bilim, yaşasın iletişim... Sonumuzun ne olacağı ise belli: ölüm, fakat daha sonrası net değil, meçhul. Ölüm deneyimi yaşamış insanların (Hastane koşullarında, duran kalbi yeniden çalıştırılarak hayata döndürülen insanların) anlatımlarıyla tahminde bulunmaya çalışıyoruz; ölümden sonrası için...
Konu metafizik her yönüyle, fakat hayatın yadsınamayan gerçeklerinden de biri...
Ölüm ve yaşam arasındaki sınırda; bu dünyadaki ve ölümden sonraki yaşamlar içiçe geçmiştir şiirde. Ölmediğini düşünen (ölümü yadsıyan) Nazım, öldüğünü bildiği insanlarla karşılaşınca şaşırır, dehşete düşer. Karşısındakilerin ölüm anlarını tek tek anlatır, yüzlerine söyler; fakat kendisinin de ölmüş olabileceği gerçeğini dışlar, düşünmek dahi istemez.
Türü ne olursa olsun, Dünyadaki tüm canlıların hayatı ölümle son bulmaktadır. Bu çıkarsamadan hareketle, "Ölüm adildir, aynı haşmetle vurur şahı, fakiri." diyen Acem şairine, Nazım'ın verdiği yanıt müthiştir: "Ölümün adil olması için; hayatın adil olması lazım."
ÖLÜME DAİR Buyrun, oturun dostlar, hoş gelip sefalar getirdiniz. Biliyorum, ben uyurken hücreme pencereden girdiniz. Ne ince boyunlu ilâç şişesini ne kırmızı kutuyu devirdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı başucumda durup el ele verdiniz. Buyrun, oturun dostlar hoş gelip sefalar getirdiniz. Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor? Osman oğlu Hâşim. Ne tuhaf şey, hani siz ölmüştünüz kardeşim. İstanbul limanında kömür yüklerken bir İngiliz şilebine, kömür küfesiyle beraber ambarın dibine... Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız simsiyah başınızı. Kim bilir nasıl yanmıştır canınız...
Ayakta durmayın, oturun, ben sizi ölmüş zannediyordum, hücreme pencereden girdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı hoş gelip sefalar getirdiniz... Yayalar-köylü Yakup, iki gözüm, merhaba. Siz de ölmediniz miydi? Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp çok sıcak bir yaz günü yapraksız kabristana gömülmediniz miydi? Demek ölmemişsiniz? Ya siz? Muharrir Ahmet Cemil? Gözlerimle gördüm tabutunuzun toprağa indiğini. Hem galiba tabut biraz kısaydı boyunuzdan. Onu bırakın Ahmet Cemil, vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan, o ilâç şişesidir rakı şişesi değil. Günde elli kuruşu tutabilmek için, yapyalnız dünyayı unutabilmek için ne kadar çok içerdiniz... Ben sizi ölmüş zannediyordum. Başucumda durup el ele verdiniz, buyrun, oturun dostlar, hoş gelip sefalar getirdiniz... Bir eski Acem şairi : «Ölüm âdildir» - diyor,- «aynı haşmetle vurur şahı fakiri.» Hâşim, neden şaşıyorsunuz? Hiç duymadınız mıydı kardeşim, herhangi bir şahın bir gemi ambarında bir kömür küfesiyle öldüğünü?... Bir eski Acem şairi : «Ölüm âdildir» - diyor. Yakup, ne güzel güldünüz, iki gözüm. Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir... Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi : «Ölüm âdil...» Şişeyi bırakın Ahmet Cemil. Boşuna hiddet ediyorsunuz. Biliyorum, ölümün âdil olması için hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz... Bir eski Acem şairi... Dostlar beni bırakıp, dostlar, böyle hışımla nereye gidiyorsunuz?
Sefiller
Victor Hugo'nun "Sefiller"i adalet, kurtuluş ve insanlık durumu temalarını inceleyen klasik bir roman. Devrim sonrası Fransa'nın arka planında geçen hikaye, aralarında eski mahkum Jean Valjean ve acımasız Müfettiş Javert'in de bulunduğu çeşitli karakterlerin hayatlarını konu ediyor. Zengin anlatımı ve sosyal yorumuyla roman, ahlakın karmaşıklıklarını ve daha iyi bir toplum arayışını araştırıyor.
"Sefiller", Victor Hugo'nun onlarca yıla yayılan ve 19. yüzyıl Fransa'sındaki çeşitli karakterlerin hayatlarını araştıran destansı bir romanı. Hikaye, şartlı tahliyeyi bozan ancak kefaretini nezaketle bulan eski bir mahkum olan Jean Valjean'ın etrafında dönüyor.
Romanda aynı zamanda fuhuşa zorlanan anne Fantine ve Valjean'ın hayatıyla iç içe olan kızı Cosette de tanıtılıyor. Müfettiş Javert, katı bir adalet duygusuyla amansızca Valjean'ın peşine düşüyor.
Anlatı ilerledikçe Paris'teki Haziran İsyanı gibi tarihi olayların içinden geçiyor. Aşk, fedakarlık ve adil bir toplum için mücadele temaları romana nüfuz ederek "Sefiller"i insan doğasının ve toplumsal normların güçlü bir incelemesi haline getiriyor. Hugo'nun sosyal yorumlarıyla birleşen karmaşık olay örgüsü, derinliği ve duygusuyla okuyucuları büyüleyen ilgi çekici bir doku yaratıyor.
"Sefiller" derin sosyal yorumları, karmaşık karakter gelişimi ve karmaşık ahlaki temaların araştırılması nedeniyle bugün olmuş hala tutkuyla okunuyor. Dikkate değer yönlerden biri, Victor Hugo'nun devrim sonrası Fransa'da hüküm süren toplumsal adaletsizlikleri tasvir etmesi. Roman, sert ceza sisteminin, zengin ile fakir arasındaki büyük uçurumun ve işçi sınıfının mücadelelerinin bir eleştirisi niteliğinde.
Hugo'nun karakterleri toplumun farklı yönlerinin simgesi ve her biri insanlığın bir yönünü temsil ediyor. Jean Valjean, sert bir eski mahkumdan tutkulu bir yardımsevere uzanan yolculuğunda, kurtuluş olasılığını ve şefkatin dönüştürücü gücünü somutlaştırıyor. Müfettiş Javert ise adaletin esnek olmayan arayışını temsil ediyor ve hukuk sistemindeki ahlaki ikilemleri vurguluyor.
Romanın yapısı, ara ve ayrıntılı açıklamalarıyla Hugo'nun topluma panoramik bir bakış sunma yönündeki daha geniş amacını yansıtıyor. Örneğin, Waterloo Muharebesi ile ilgili ara açıklama, hem tarihsel bir ara bölüm hem de baskıya karşı daha geniş bir mücadele için bir metafor görevi görüyor.
Hugo kitabında ayrıca dini ve felsefi unsurları da bünyesinde barındırıyor, geleneksel ahlaki değerleri sorguluyor ve ilahi lütfun insanın kurtuluşundaki rolünü araştırıyor. İdealist devrimci Marius'un tasviri, toplumsal yapıların birey üzerindeki etkisini tasvir ederek anlatıya katmanlar katıyor.
"Sefiller", zaman ve kültürler arasında yankı bulma yeteneği nedeniyle edebi bir şaheser olmayı sürdürüyor. Romanın kalıcı geçerliliği, adalet, aşk ve daha iyi bir toplum arayışı gibi eskimeyen temaları keşfetmesinde yatıyor ve bu onu düşündürücü ve kalıcı bir edebiyat eseri haline getiriyor.