Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam129
Toplam Ziyaret721895
Resim Tanıtım Köşesi

Japon resim sanatçısı “Ikushima Hiroshi” tarafından çizilmiş “5:55” adlı bu tablonun zarif doğasının keyfini çıkarın.

Osakalı resim sanatçısı “Ikushima Hiroshi”, zarif bulduğu çoğu bayanları, resimlerini çizmek için, atölyesine davet eder, ancak hep olumsuz yanıt alır, bu da onu karamsarlığa iter.

Aldığı olumsuz yanıtlar sonrası cesareti kırılan sanatçı, resim atölyesine yakın bir kamu dairesinde çalışan, atölyesinin önünden her gün gelip geçen tablodaki bu zarif bayanı, modelliğe ikna için, üç bayan arkadaşını seferber eder.

Bayan, mesai sonrası, her gün saat 5:55 ila 6:00 arasında, azami beş dakika atölyede bulunma kaydıyla, resim için model olmayı kabul eder. Duvardaki saatin “5:55”i göstermesi bu yüzdendir. Aslında vakit öğle sonudur, ancak sanatçı vakti resime “5:55” şeklinde yansıtmıştır.

Sanatçıya göre resim, abartılı şekilde fazla saf ton, çok sayıda da çizim hatası içermektedir. Çizim hataları kısıtlı zaman nedeniyle kaçınılmaz oluşmuştur. Bu yüzden sanatçı, tabloya uzaktan bakmayı tavsiye eder.

Tablo bugün, Tokyo'dan pek de uzak olmayan, elliden fazla resim sanatçısının dört yüz elliden fazla gerçekçilik tarzı tablolarının sergilendiği, Chiba Eyaleti'nde bulunan Hoki Müzesi'nde sergileniyor.

Müzede sergilenen tablolar arasında en çok rağbet gören bu tabloyu izleyen ziyaretçilerin en sık sordukları soru: Tablodaki modelin nerede olduğu.

Bilgi: Tabloya ve sanatçıya yönelik kimi bilgiler “iMedia” adlı sayfadan tedarik edilmiştir!

kosektas.net

Hastamın Öğretmeni - 17 - Tabanca ve Bıçak

Hastamın Öğretmeni

17 -TABANCA VE BIÇAK

“Okulda etkinlikler olur muydu?”

Olmaz olur mu? Çok etkinlikler olurdu. Baharın pikniğe giderdik; Anadolu Yakasındaki Küçük Su Kasrına. Kumanyalar hazırlanır, özel vapur kiralanırdı biz öğrenciler için. Yemekler yenir, oyunlar oynanır, sınıflar arası müsabakalar yapılırdı. Dinleneceğimiz zaman ikili gruplar (eşli gruplar) oluştururduk. Benim eşim Nahitçiğim olurdu.  Birimiz çayıra uzanır, diğerimizin başı, uzananın başına değecek şekilde 180 derece açıyla yatar, sonra da her birimiz başlarını birbirimizin omuzlarına koyardık. Bu vaziyette yatarken birbirimize dönmek istediğimizde dudak dudağa gelirdik adeta.”

Okulumuzun çevresi yüksek bir duvarla çevriliydi. Ne biz dışarıyı görebilirdik, ne de dışarıdakiler biz içerdeki öğrencileri. Rahibeler gibiydik anlayacağınız. Dışarıyı görebilmek için hafta sonunun gelmesini veya mutfak nöbetini iple çekerdik. Okulumuzun mutfağı, okulun karşısında, yolun öbür tarafında bulunan Şehremini İlkokulundaydı. Yemekler orada pişer, kazanlar, nöbetçinin nezaretinde caddenin öbür tarafından bu tarafına geçirilirdi. Trafik yok gibi bir şeydi. Arada bir geçen tramvayları görürdük. Tramvay ücreti 3 kuruştu. Savaş yılları olmasına rağmen, yiyecek konusunda hiçbir zorluğumuz olmazdı.”

“Bir ara, okul olarak Ankara’ya gittiğinizi söylemiştiniz galiba?”

“Evet, evet.1944-1945 Öğretim yılında Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için izci olarak trenle Ankara’ya götürdüler. Başımızda da Meso vardı. Hamit’le arkadaştık o zamanlar. Sözlü gibi bir şey yani. Hamit, Meso’dan izin alarak pasta getirdi bize. Tüm kızlar afiyetle yedik. İstanbul’a dönüp de Nahit Hanımın ilk dersine girdiğimiz zaman, Nahitçiğimin bana yazdığı bir pusula, ön sıradan başlayıp elden ele dolaşarak bana kadar geldi. Açtım, ‘Süslü kızım Ankara’yı mı düşünüyor?’ diye soruyordu Nahitçiğim. Sanırım,  Ankara’da neler yaptığımızı ve bu arada arkadaşım Hamit’in bize pasta getirdiğini, Meso, Nahit Hanıma anlatmıştı.”

“Öğretmen okulu son sınıftaydınız zaten. Okulu bitirip yurdun dört bir yanına dağılacaktınız. Sizin tayininiz nereye çıktı?”

“Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinin Çayırlı Köyüne.” “Nasıl bir köydü Çayırlı?”

“Güzel bir köydü; her Anadolu köyü gibi. Köyün içinden, Filyosun kollarından biri geçerdi. Köyde epeyce değirmen vardı. Köy, Çaycuma’ya yaya olarak 3,5 saat uzaklıkta idi. Zaman zaman toplantı için çağırırlardı bizleri. Ben genellikle yaya olarak giderdim. 1-2 defa atla gittim. Köylüler atla gitmem için ısrar ederlerdi. Ben atla gitmeyi istemezdim. Çünkü atla gittiğim zaman yanıma bir de çocuk verirlerdi. Ben atın üstünde, çocuk ise yürüyerek gidiyorduk. Çocuğun yürüyerek yorulmasına içim elvermiyordu. Çevredekiler benim için,” Erkek gibi kadın; her ay onca yolu tek başına yürüyor, mutlaka tabancası vardır,“ derlermiş. Köyün muhtarı ise, “Hem tabanca taşır, hem de bıçak,” diye korumaya çalışırmış beni.”

 

Narcissus ve Goldmund


Mariabronn Manastırı

Narcissus ve Goldmund
Hermann Hesse

Alman yazar Hermann Hesse tarafından yazılmış olan "Narcissus ve Goldmund", iki zıt karakter aracılığıyla, insan doğasının ikiliğini araştıran felsefi bir roman.

Hikaye Orta Çağ Almanya'sında geçiyor ve zıt kişiliklere sahip iki arkadaşın etrafında dönüyor. Narkissos, manastırda kapalı, disiplin ve düzen dolu bir yaşamı seçen bir entelektüel, Goldmund ise dünyayı keşfetmek için manastırdan ayrılan, tutkulu ve meraklı, özgürlüğü seven bir birey.

Roman, ikisinin Mariabronn Manastırı'ndaki buluşmasıyla başlıyor, acemi bir keşiş olan Narcissus, Goldmund'u kanatları altına alıyor. Narcissus münzevi hayatından memnunken, Goldmund çok geçmeden manastırdan ayrılıyor, macera dolu bir yolculuğa çıkıyor.

Goldmund'un yolculuğu romantik, şehvetli ve zahmetli geçmesiyle dikkat çekiyor, sevinçleri, zorlukları, sevgiyi ve kaybı yaşıyor, sonunda hayatın kasvetli ve şehvetli yönlerini kucaklayabilen bir gezgin kimliğine kavuşuyor. Goldmund'un yolculuğu boyunca sürdüğü hayat, insan doğasının ikiliğini yansıtan keskin zıtlıkları içeriyor.

"Narcissus ve Goldmund" sadece iki arkadaşın hikayesini değil; derin felsefi ve psikolojik temaları da derinlemesine inceliyor. Roman, hayatın ikilemini araştırıyor: Apolloncu anlayış (düzen, disiplin ve zeka) Narkissos tarafından temsil ediliyor, Dionysosçu anlayış (aşk, merak ve tutku) Goldmund tarafından. Roman aynı zamanda, ruhsal ile fiziksel, bilinçli ile bilinçsiz, zihin ile beden, sonlu ile sonsuz arasındaki gerilimi de inceliyor.

Sonunda Goldmund, yıllarca dolaştıktan sonra, manastıra geri dönüyor ve orada ölüyor. Narcissus, zıt yaşam anlayışına sahip olmuş olmalarına rağmen, paylaştıkları derin bağın farkına varıyor ve Goldmund’u vakitsiz kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyor.

 
Hermann Hesse'nin "Narcissus ve Goldmund" adlı kitabının Türkçe, Almanca ve İngilizce PDF sürümleri burada:

Türkçe  DeutschEnglish
TıklaKlickeClick




Bilgi: Bu sütuna aktarılmış bilgiler, Britannica sayfası aracılığıyla edinilmiş bilgilerdir.

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası