Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam135
Toplam Ziyaret676327
Kitap Tanıtım Köşesi


Milliyetçilik:
Türkiye'nin Ayak Bağı!

“Erdoğan Aydın, bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu bir etkinliğe çağırıyor okuru: Düşünmeye! Rehberlik ediyor üstelik.” 

Milliyetçilik: Türkiye'nin Çıkmazı l Erdoğan Aydın l ISBN: 9789750406355


Milliyetçilikle dünyayı ve insanlığı sürekli savaş gerilimine sokmaktan başka bir şey yapılamayacağı bir yana; ülkenin sorunlarına da çözüm üretilemez!

Modernçağ tarihinin de gösterdiği gibi milliyetçilik; insanlığa, ortaçağdaki dinsel ideolojilerle kıyaslanacak denli büyük felaketler getirmiştir. Bütün savaşlar, artan silahlanma, eğitim, sağlık ve kalkınma bütçelerinin kısılması, hep milliyetçilikle meşrulaştırılmıştır. Dahası; insanı ve haklarını, dinin yerini alan yeni bir kolektif kimlikle ezmenin ve burjuvazinin çıkarlarına feda etmenin aracı olmuştur.

Sorunlarımızı görüp aşmamızı sağlayacak demokratik sağduyumuzu elimizden alıp, bizi öteki inanç ve halklara düşman etmekte din nasıl olumsuz bir misyon görmüşse, milliyetçilik de modern koşullarda aynı misyonu görmektedir.

Bu bağlamda devlet kendi halkına, sürekli olarak "davulcuya kaçabilecek kız" muamelesini reva görmektedir.

Özetle bu kitapta, milliyetçiliğin -ve yanısıra dinin- halkın kontrolü, tektipleştirilmesi ve haklarının unutturulması için nasıl temel bir ideolojik araç olarak kullanıldığı gösterilmektedir.

Kitap, kâh tarihe gidip, kâh günümüzde tartışılan sorunlara gelerek, milliyetçilikle şekillendirilmiş Türkiye’nin öyküsünü anlatıyor.


Milliyetçilik: Türkiye'nin Çıkmazı l Erdoğan Aydın  
ISBN 9789750406355

Hastamın Öğretmeni -6- Bin Dokuz Yüz Yirmi Üç Gibi Kadın

Hastamın Öğretmeni

6 -“BİN DOKUZ YÜZ YİRMİ ÜÇ GİBİ KADIN”

1909 Yılında Girit’te doğan Nahit Hanım, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirir. Felsefeyi bitirir bitirmesine de okullarda daha çok edebiyat öğretmenine ihtiyaç olduğu için, zaman zaman edebiyat öğretmenliği yapmak zorunda kalır.

Ankara Kız Lisesinde öğretmenken, bir baloda, dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin dans etme teklifini reddettiği için, Edirne Kız lisesine sürgün edilir.

Nahit Hanım, Atatürk’le 3 kez dans etme onuruna erişmiş bir kadındır.

Öğretmenken Ankara’da ve daha sonra da vefat edene dek İstanbul’da, başta edebiyatçılar olmak üzere aydınları evinde buluşturan bir yüce çınardır Nahit hanım. “Edebiyat Tapınağı” denirmiş, Cuma geceleri edebiyatçıları bir araya getiren evine.

93 yıllık yaşamına, pek çok şairle yaşadığı aşkı sığdırmış: Cahit Sıtkı Tarancı, Sabahattin Ali, Necip Fazıl Kısakürek, Can Yücel, Edip Cansever ve diğerleri... Fakat o, tek bir kişiye olan ölümsüz sevgisinden söz ediyor. “Cebi delikti ama insandı,” diye nitelediği Orhan Veliden.

1950’li yıllarda, Yaşar Kemal cezaevinden çıktıktan sonra Adana’dan Ankara’ya gelir, Abidin Dino’yu aramaktadır. Sora sora, Abidin Dino’nun nerde olduğunu ancak Nahit Hanımın bilebileceğini öğrenir ve adresini  bularak basar evin ziline. Kapıyı Nahit Hanımın annesi açar. Karşısında, saçı başı dağınık, poturu tozlu pejmürde bir adam görünce, “Nahit gel,” diye şaşkınca bağırır. “Bu haydut seni soruyor. Abidin’i arıyormuş!”

Nahit Hanım kim mi?
Bu soru her sorulduğunda, kendisi şu yanıtı verir: “Beni, bilen bilir. Nahit Hanım dersin, o kadar...”

Nahit Hanım için,“Kendisi zamanı, her evrede her kişide şimdiki zaman olarak yaşamıştır. Dostlukla belirtilmemiş aşkı aşk saymaz. Onun için herkesin yeri ayrıdır,” diyor Cemal Süreyya ve Nahit Hanımı, Cumhuriyet döneminin küçük burjuva duyarlılığının anası olarak tanımlıyor. Evini dostlarına daima açık tutan Nahit Hanımın evi, kültür ortamlarına ev sahipliği yapıyor yıllarca. Cemal Süreyya onun için, “Cumhuriyet gibi kadın veya bin dokuz yüz yirmi üç gibi kadın” nitelemelerinde bulunuyor.

Nahit Hanım, “Hayranım çok yoktu, çok ahbabım vardı,” diyor yapılan bir röportajda. “Evet, herkesin kapısına anıttan çiçek çalıp koymazlar ama... Beni seviyorlardı işte... Zafer anıtından hepsi çiçek çalıp getiriyordu. Bugün Yenişehir’de büyük bir sinema var ya, orası o zaman evdi, ben de orada oturuyorum. Karşısında da, askerlerin olduğu yerde kocaman bir anıt var. Anıta koyulmuş çelenkleri birileri almışlar benim kapımın önüne yığmışlar. Anıta konmuş iki bacaklı çelenkler benim kapımda! Düşünün. Suç sahibi ben oluyorum.”
 
 

            
 
 

Yorumlar - Yorum Yaz
Şiir Tanıtım Köşesi

Özgürlük ve Onur Üzerine

Türk Şiiri'nin yaşayan devi Ataol Behramoğlu'nun "Özgürlük ve Onur Üzerine" adlı bu şiirini siz ziyaretçilerimize sunmaktan kıvanç duyarız!
kosektas.net

Demirtaş’a, Kavala’ya, cezaevlerinde haksız yere tutulan herkese!

Özgürlük ve onur kavramlarının
Tek ve aynı şey olduğunu düşünürüm;
Özgürüm, onurluyum çünkü,
Onurluyum, çünkü özgürüm.

Yaşamı değerli kılan da
Bu ayrılmaz birlikteliktir.
Savunduğum onurumla
Zindanda da özgürüm demektir.

Halklar da tıpkı kişiler gibi,
Onurla yaşarlar, eğer özgürlerse;
Bir halk razı demektir onursuzluğa,
Tutsaklığı yazgı kabul etmişse.

Özgürlük ve onur için verilen savaşım
Kavgaların en kutsalıdır.
Çünkü o, bilinçli tarihi boyunca insanın
Gerçekten insan olabilme uğraşıdır.

Ataol Behramoğlu