Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam185
Toplam Ziyaret802872
Film Tanıtım Köşesi


KARA KAFA
(Schwarzkopf)

Yönetmen
Korhan Yurtsever

Oyuncular
Betül Aşçıoğlu l Savaş Yurttaş l Cüneyt Kaymak l Özlem Güler l Macit Flordun l Gülsen Tuncer l Ercan Demirel l Bülent Oran l
Wolfgang Esch l Bahri Ateş

Türk yönetmen Korhan Yurtsever tarafından 1980 yılında tamamlanan Kara Kafa (Almanca: Schwarzkopf), Türk işçilerinin Almanya'ya göçünü konu ediniyor; yalnızlık, siyasi direniş, sendikal örgütlenme ve feminist hareketin hikâyesini anlatıyor. Film, 1980 yılında gösterime sunulduğunda, Türkiye'deki sansür kurulu tarafından "dost ülke Almanya'nın onuruna hakaret ediyor" gerekçesiyle yasaklanır. Yönetmen Korhan Yurtsever, filmin yasaklanmasından hemen sonra Almanya'ya sürgüne gider.

Filmin Konusu: Almanya’da bir maden işletmesinde çalışan Cafer, daha iyi bir yaşam sürme umuduyla, eşi Hacer ile çocuklarını Almanya'ya götürür. Hamile eşi Hacer, bir iş bulur ve çalışmaya başlar, ancak hemen ardından doğum yapar. İşte bundan sonra, hem aile içinde hem de aile dışında sorunlar başlar. Hacer de, Cafer de çalıştığı için, yeni doğan çocuklarının bakımı sorun olur. Çocuğun bakımını sağlamak için, oğul ve kızlarını, Türkiye’ye gönderiyoruz gerekçesiyle, okuldan alırlar, eve kapatırlar. Oğulları genellikle yalnızdır, zamanının büyük bir bölümünü kentte yalnız dolaşarak geçirir. Kızları, yeni doğan kardeşine bakmak için evde kalmak zorunda kalır. Cafer için önemli olan, çocuklarının eğitimi değil, çocuk parasının ödenmesidir.

Çok bir zaman geçmeden Cafer işsiz kalır, zamanın büyük bölümünü kahvehanelerde kumar oynayarak geçirir. Hacer, hem çalışır hem de dernek, sendika çalışmalarında, kadın örgütlerinde aktif rol alır. Hacer ayrıca, çevresinin de etkisiyle, fiziksel ve zihinsel bir dönüşüm geçirir.

Filmin asıl negatifleri 2022 yılında şaşırtıcı bir şekilde yeniden keşfedilip restore edilir. Bu sayede bu tarihi belgeyi sinemaseverlere sunma olanağı doğar.

Kara Kafa (Schwarzkopf) l 1979 l 82 dakika.

Filmi izlemek için buraya tıklayın.

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Şiirlerle Şenlendik - 41. Bölüm

ŞİİRLERLE ŞENLENDİK - 41. BÖLÜM

"Şiirlerle Şenlendik" adlı yazı dizimizin 41. bölümünü
siz ziyaretçilerimize sunmanın kıvancını yaşıyoruz!
kosektas.net

Şair Dr. Salim ÇELEBİ

22 Ocak 2016, Cuma

Şiirlerle Şenlendik, 41 - Ceviz Ağacı

Evimiz, aşağı yukarı Köşektaş’ımızın ortasındaydı. Köyümüzün tam karşısında, 1 - 1,5 km. uzaklıkta bağlarımız vardı. Yazın gelmesiyle birlikte canlanan kayısı ağaçları, köyümüzle Aşağı Barak köyü arasında, yemyeşil bir ormanlık alan oluştururdu adeta.

Baharla birlikte ağaçlar ve kütükler budanır, kütüklerin gözleri açılır, bağ bellenir, kütüklerin gözleri doldurulur… Yaz geldiğinde, yerden üzüm, ağaçlardan kayısı fışkırırdı…

Köyümüzden (1 - 1,5 km. uzaktan) bağlar seyredildiğinde, bağların tam ortasında, (Önlerde ve Sivri'ye giden yolun sol tarafında) daha irice ve daha koyu yapraklarıyla diğerlerinden ayrılabilen bir ağaç göze çarpardı. Onun ceviz ağacı olduğunu söylerdi arkadaşlarımız. Kimin olduğunu bilmiyorum, yakından da görmüşlüğüm yok.

1000 yıl yaşayan ceviz ağaçları varmış! Yanlış okumadınız. Tam 10 asır!

Ceviz ağacının altında uyunmazmış! (Ceviz ağaçları hidrojen sülfürH2S’ gazı salgılamakta. Bu gaz havadan daha ağır olduğu için, toprağa yakın olan yerlere inmekte ve solunduğunda hafif sersemlik olgusu yaratmakta.)

Ceviz ağacı, yapraklarıyla; delmeye devam ettiğimiz ozon tabakasını onarmakta. (Ozon tabakası dünyamızı, Güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından koruyarak, hayatın varlığını ve devamını sağlamakta.)

İlginç desenleri vardır ceviz ağacı kerestesinin. Bu nedenle de ceviz ağacının; çevresindeki canlıların ve önemli olayların fotografını çektiği söylenir.

Sanayi ağacıdır ceviz: Kesilmesi yasaktır, izine tabidir. (Zeytin ağacı da sanayi ağacıdır; fakat Ege Sahillerinde kesip kesip yazlık villalar yapmaktayız: Haberiniz ola.)

Nâzım hapiste olmadığı zamanlarda, yani dışardayken, polislerce hep izlenmiş, izlettirilmiştir. Bir keresinde, arkadaşlarıyla sürekli buluştuğu kahveye gider; selam verir, bir sandalye çekerek oturur ve otururken de biricik fötr şapkasını başından çıkarıp masaya atar. Aynı anda, kahvenin uzak bir köşesinde oturan tanımadığı bir kişi de başından çıkardığı fötr şapkasını kendi oturduğu masaya atmıştır. Bu durumu fark eden polis, “Bunlar, fötr şapkalarını başlarından çıkarıp masaya atarak iletişim kuruyorlar!” düşüncesiyle, durumu üstlerine bildirir ve bu durum mahkemede, Nazım’ın aleyhine kanıt olarak kullanılır.

Nâzım aşağıdaki şiirinde hem bize, hem de kendisini gölgesi gibi takip eden polise sitem etmektedir. Çevremizdeki güzellikleri fark edemeyen bizlere! Doğadaki güzellikleri fark edemeyen bizler; önce kendimizin, sonra da diğer bireylerin ve yapılanların farkında olamıyoruz. Bu farkına varamama olgusu; iyi, kötü, güzel, doğru, yalancı… gibi sıfatlarda ortak payda oluşturmamızı engelliyor: Aynı doğrularda buluşamıyoruz. Israr ve inatla, doğru olmayanı savunmak zorunda kalıyoruz. Oysaki ne yaparsak yapalım; “kare” nin 4 kenarı ve 4 köşesi vardır ve tüm açıları 90 derecedir.

CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.

Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u,
yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. 


Kitap Tanıtım Köşesi


İsyanın ve Felsefenin Diyalektiği
Merdan Yanardağ

Türkiye’nin önde gelen nitelikli gazetecilerinden Merdan Yanardağ yine şaşırtıcı bir yapıtla karşımızda. Gazeteciliğinin yanı sıra akademik çalışmaları, siyasal ve entelektüel kimliğiyle de tanıdığımız Yanardağ, mesleği nedeniyle olsa gerek, ağır kitapları bile temposu yüksek ve akıcı bir dille kaleme alıyor. Ufuk açıcı eserler üretiyor. Elinizdeki kitap bunun en iyi örneklerinden biri.
 
Siyaset bilimi ve sosyoloji doktoru da olan Yanardağ’ın, gazetecilik deneyiminden süzüp getirdiği ve akademik çalışmaları sırasında kaleme aldığı –ilk kez yayımlanan metinlerden oluşan– İsyanın ve Felsefenin Diyalektiği kitabı, entelektüel ve bilimsel derinliğiyle “parlak bir eser” diye nitelendirilmeyi fazlasıyla hak ediyor.
 
Yanardağ bu çalışmasında, Türkiye solundaki “Türk olmaktan utanma” kompleksinden İran Devrimi’nden çıkarılacak derslere, sosyalist hareket ile Kemalizm ilişkisinden aydınlanma ve modernite tartışmalarına, Oryantalizmin güncelliğinden “aydın” kavramı bağlamında Mannheim ve Gramsci’ye, Althusser’in Marksizme bakışından Foucault’ya, iktidar-rıza denkleminden Gadamer ve Derrida’ya, Türkiye’de cumhuriyetçi solun kimlik sorunundan Antonio Negri’nin teoriyi yeniden kurma girişimine kadar uzanan geniş bir alanda inceleme ve çözümlemeler yapıyor.
 
Kitap, bilgilendirici özelliğinin yanında, entelektüel ve siyasal ortamda yaşanan liberal ve postmodern zihin kirliliğine karşı teorik bir müdahale eseri olarak da okunabilir.
Hem bu kadar ünlü, hatta “popüler” bir gazeteci olup hem de böyle bir kitap yazmak herkesin harcı değil. Okuyacak ve şaşıracaksınız.

İsyanın ve Felsefenin Diyalektiği

Merdan Yanardağ

ISBN: 9786254184611