Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam151
Toplam Ziyaret676343
Kitap Tanıtım Köşesi


Milliyetçilik:
Türkiye'nin Ayak Bağı!

“Erdoğan Aydın, bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu bir etkinliğe çağırıyor okuru: Düşünmeye! Rehberlik ediyor üstelik.” 

Milliyetçilik: Türkiye'nin Çıkmazı l Erdoğan Aydın l ISBN: 9789750406355


Milliyetçilikle dünyayı ve insanlığı sürekli savaş gerilimine sokmaktan başka bir şey yapılamayacağı bir yana; ülkenin sorunlarına da çözüm üretilemez!

Modernçağ tarihinin de gösterdiği gibi milliyetçilik; insanlığa, ortaçağdaki dinsel ideolojilerle kıyaslanacak denli büyük felaketler getirmiştir. Bütün savaşlar, artan silahlanma, eğitim, sağlık ve kalkınma bütçelerinin kısılması, hep milliyetçilikle meşrulaştırılmıştır. Dahası; insanı ve haklarını, dinin yerini alan yeni bir kolektif kimlikle ezmenin ve burjuvazinin çıkarlarına feda etmenin aracı olmuştur.

Sorunlarımızı görüp aşmamızı sağlayacak demokratik sağduyumuzu elimizden alıp, bizi öteki inanç ve halklara düşman etmekte din nasıl olumsuz bir misyon görmüşse, milliyetçilik de modern koşullarda aynı misyonu görmektedir.

Bu bağlamda devlet kendi halkına, sürekli olarak "davulcuya kaçabilecek kız" muamelesini reva görmektedir.

Özetle bu kitapta, milliyetçiliğin -ve yanısıra dinin- halkın kontrolü, tektipleştirilmesi ve haklarının unutturulması için nasıl temel bir ideolojik araç olarak kullanıldığı gösterilmektedir.

Kitap, kâh tarihe gidip, kâh günümüzde tartışılan sorunlara gelerek, milliyetçilikle şekillendirilmiş Türkiye’nin öyküsünü anlatıyor.


Milliyetçilik: Türkiye'nin Çıkmazı l Erdoğan Aydın  
ISBN 9789750406355

Şiirlerle Şenlendik - 34. Bölüm

ŞİİRLERLE ŞENLENDİK - 34. BÖLÜM

"Şiirlerle Şenlendik" adlı yazı dizimizin 34. bölümünü
siz ziyaretçilerimize sunmanın kıvancını yaşıyoruz!
kosektas.net

Şair Dr. Salim ÇELEBİ

6 Kasım 2015, Cuma

Şiirlerle Şenlendik, 34 - Türk Halkı Bağışlasın Bizi

Kuvayı Milliye Destanını üç ilde yazmıştır Nâzım: 1939 İstanbul Tevkifhanesi, 1940 Çankırı Hapishanesi ve 1941 Bursa Hapishanesi.

Yiğit bir insan, devrimci bir şairdir Nâzım. Oldukça da alçak gönüllüdür. Yazdığı bu eşsiz destanın sonunda, yazdıklarının, ulusal kurtuluş savaşını yeterince anlatamadığını ileri sürerek; bağışlanmasını diler Türk Halkından.

Kuvayı Milliye Destanının bu son kısmını ne zaman okusam, ağlamamak için zor tutarım kendimi. “Bu ülke için, bu halk için ben ne yaptım?” sorusunu  kendi kendime sorar; bir yandan Deli Erzurumlu'nun akıbetine üzülürken, bir yandan da Nâzımın bu içtenlikli mütevazılığı karşısında dehşete düşerim...

"KUVAYI MİLLİYE"DEN

Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı.
Kan içindeydi yüzü gözü.
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.
Kaçanı kovalamıyordu yalnız
                      ulaşmak da istiyordu bir yerlere
ve sadece kahretmiyor
                      yaratıyordu da.
Ve kılıçların,
                  nalların,
                             ellerin
                                      ve gözlerin pırıltısı
                ardarda çakan aydınlık bir bütündü.
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
ve şu türküyü duydu :
        «Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
          Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
                                      bu memleket bizim.

      Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
      ve ipek bir halıya benziyen toprak,
                             bu cehennem, bu cennet bizim.

      Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
      yok edin insanın insana kulluğunu,
                                 bu dâvet bizim...

     Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
      ve bir orman gibi kardeşçesine,
        bu hasret bizim...»

Sonra.
Sonra, 9 Eylülde İzmir'e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i.

Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
                        suda balık,
                                  havada kuş kadar
                                               çokturlar;
korkak,
         cesur,
                 câhil,
                      hakîm
                              ve çocukturlar
ve kahreden
               yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların mâcereları vardır...


Şiir Tanıtım Köşesi

Özgürlük ve Onur Üzerine

Türk Şiiri'nin yaşayan devi Ataol Behramoğlu'nun "Özgürlük ve Onur Üzerine" adlı bu şiirini siz ziyaretçilerimize sunmaktan kıvanç duyarız!
kosektas.net

Demirtaş’a, Kavala’ya, cezaevlerinde haksız yere tutulan herkese!

Özgürlük ve onur kavramlarının
Tek ve aynı şey olduğunu düşünürüm;
Özgürüm, onurluyum çünkü,
Onurluyum, çünkü özgürüm.

Yaşamı değerli kılan da
Bu ayrılmaz birlikteliktir.
Savunduğum onurumla
Zindanda da özgürüm demektir.

Halklar da tıpkı kişiler gibi,
Onurla yaşarlar, eğer özgürlerse;
Bir halk razı demektir onursuzluğa,
Tutsaklığı yazgı kabul etmişse.

Özgürlük ve onur için verilen savaşım
Kavgaların en kutsalıdır.
Çünkü o, bilinçli tarihi boyunca insanın
Gerçekten insan olabilme uğraşıdır.

Ataol Behramoğlu