I Yaprağını dökmeyen zeytin ağacı. Çıplağım, üşüyorum kıvrılmış kalmışım kaldırım kenarında Soludukça soluklarım donuyor saçlarım uyanıyor kirpiklerim yıkılıyor yerlere düşteyim şimdi… II Bir ateş yakıyorum: Yalımları yüzlerimi yalıyor kıvranan dilleriyle, ateşlerin en güzeli közleri ve külleriyle. Sonra bir kadın. Saçları bulut, yüzleri Güneş, gelip karşımda duruyor İçimde buzlar eriyor! doya doya uyuyorum. III Uyanıyorum: Mermer serinliğinde bir seher! Yapraklar ıslak
topraklar ıslak, ellerim cebimde çaldığım ıslık... Arkadaş ayartan
meydan okuyan, yalnızlığı şakıyan gagası kınalı bir kuş ötüyor çalı dalında. Köpekler kendi halinde kediler kuşkulu... sele veririm, Buram buram buğulu burcu burcu kokulu; nar gibi kızarmış ekmek en büyük sevda sensin. İki yudum su bir lokmana denk değil,
renginden gayrısı renk değil: Açlıktan kıvranırken, kazınırken karnım şimdi. V Ahh! Şu fırında çırak olsam: Sıcağa yakın soğuğa ırak olsam Isınsam bir. VI Bin babalı bir bebeyim abiler, yetimlerin yetimiyim yaralı. Ak bir kundağa sarılı cami kapısında bulunmuşum; ezan sesiyle ağlayan benim günde beş vakit. VII Adıma piç derler: Başımı yere eğer ölürüm, her gün bin kere doğar ölürüm; yaşayamam abiler! Benim gibi bebeler nazar boncuğu bilmez: Göz değse de söz değse de! VIII Annesiz, ninnisiz uydum, çam beşikte belenmeden büyüdüm, çocuk olamadım abiler! Oynayacak oyuncak bulamadım abiler: Çember çeviremedim uçurtma uçuramadım, kanadı kırılmış kanar kuşumun: Bir yanı yaralı bir yanı yarım! IX Ay doğmuş anam; şavkı suda gün uykuda, sen nerdesin? Ayva kokan sandığın nerde? Nerde duvağın telin? Ne kız oldun, ne gelin! Dünya düzünde beni dizinde uyutamadın, güzel günlere büyütemedin. Gün değdi | kavruluverdim, yel esti savruluverdim; kurumuş yaprağım yerlerde şimdi! Dalım kimdi, ağacım kimdi unutmuşum uğrun uğrun uzakta! X Öyle bir yalnızım öyle bir yalnızım ki içim irkiliyor inceden. Kan damlıyor goncadan yaprak ürperiyor, üşüyor özüm. XI İki gözüm, pınar sana, eş sana. Ağla arkadaş mızıkam: Sızılı sesinle ağla, ağrılardan, acılardan süzülü sesinle ağla. Ben anamdan meme değil senden hüznü emdim geldim. XII Bayram gelmiş bayramlığım yok benim! Dünya bana düğün değil, horoz şekerleri şirin değil havai fişekler şen değil… Hacıyatmaz balonlar süslenmiş salonlar süslenmiş alanlar… Ben sevinmeyince bayram günü, gün değil. XIII Kuzu benim korkağım karacayım, ürkeğim. Atlarım uçurumdan avcıdan korkup; polisten, yargıçtan savcıdan korkup ele veririm kendimi. Yele veririm sele veririm, yıkarım bendimi çıkarım bir yere. XIV Orası köprü altında yatmaktır. Barbut atmaktır çöplükte çöplenmektir poliste coplanmaktır; kelepçe izidir kilit sesidir sübyan koğuşudur. Duvarına yaslandığım, ter döktüğüm demirine sözüm ona uslandığım; delilleri göre göre… XV N’olur bir kere benim de görüşmecim gelse! Bir yudum su bir tadım tuz bir lokma ekmek getirse! mektup yazanım olsa, selam salanım selam alanım… XVI Ben bir bala bülbülüm, kafeslere gerek yok uçamam ki abiler! Erken kırılmış dalım kurumuş tomurcuğum açamam ki abiler! Acıdan uğunurum yanarım göğünürüm, tüterim duman duman öterim garip garip: Gurbette sılam için. XVII Bir gemi gelse, beni limandan alsa götürse Güneşine güneyin. Kırmızı karpuz yarsam orda… Muz koparsam sarı sarı dalından nar çatlatsam daneleri dağılsa, içimin hüznü sağılsa. Yele verip yelkenimi Akdeniz’in mavisinde arınsam. Gökyüzünü yorgan edip sarınsam; doğsam yeniden yıldız yıldız sevdalı. |