Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam77
Toplam Ziyaret711132
Muhtarlık Destek Grubu
Gruba Katılım Talebi

Gruba katılmak için aşağıdaki bu sembole  tıklayabilir veya aşağıdaki QR kodunu telefonunuzun kamerasına okutabilirsiniz.

Resime TıklayınızKameranıza Okutunuz

Richtlinien für die Nutzung des WhatsApp Logos und ...

Köyümüzün görsel olarak daha da güzelleştirilmesi, köyümüzdeki mevcut mekanların bulundukları durumdan kurtarılarak çağdaş bir görünüme kavuşturulması, mevcut sorunların çözülmesi ve daha birçok konuda, duyarlı köylülerimiz tarafından fikir tartışmaları yürütülmekte.

Muhtarlığın sahip olduğu cüzi bütçeyle bunların üstesinden tek başına gelmesi mümkün olmayacağından, 31 Mart’ta yapılan yerel seçimin hemen ardından, yeni seçilen köyümüz muhtarı ile ekibine somut destek sağlamak amacıyla, bir WhatsApp Grubu oluşturduk. 
Muhtarın ve ekibinin bilgisi dahilinde oluşturduğumuz ve “Muhtarlık Destek Grubu” adını verdiğimiz bu grubun tek bir amacı var, o da, köyümüze ait demirbaş ve değerlerin korunmasına ve yapılacak tüm faaliyetlere düzenli bir şekilde destek sağlamak! Muhtarlık Destek Grubu, tamamen gönüllü katılım esasına dayalı bir gruptur, ticari hiçbir amacı yoktur!

Başlangıçta samimiyetlerine inandığımız, gönüllü köylülerimizle oluşturduğumuz bu gruba, sunacağı öneri ve somut katkılarla, köyümüzdeki değişim sonrası oluşmuş olan coşku ve hevesi güçlendirmek isteyen, Köşektaş sevdalısı herkes katılabilir.

Gruba üyelik, etkin katılım ve somut katkı gerektirir: Gruba katılacak herkes, gerek imece usulü yapılacak çalışmalara bizzat katılarak, gerek maddi destek sağlayarak, bu sorumluluğu yerine getirebilir!

İşte gerçekleştirilmelerini isteğimiz faaliyetlerden bazıları:
 
♦ Köyümüz ve çevresini çöp illetinden kurtaracak, mutfak atığı dışındaki atıkların belirlenmiş bir yerde ayrıştırılarak toplanmalarını sağlamak amacıyla caydırıcı ve teşvik edici metodların geliştirilmesi, köyümüz insanının çevreye karşı olan duyarlılığını artıracak bilgilendirici ve ödüllendirici çalışmaların yapılması.

♦ Çağdaş donanımlı; oturma ve hoş vakit geçirme mekanlarının oluşturulması. 

♦ Toplantı, eğlence ve bilgilendirme anlarının; festivaller ve çalıştayların düzenlenmesi.

♦ Köyümüzde ihtiyaç duyulan yolların kilitli taş ya da asfaltla kaplanmalarının sağlanması. 

♦ Köyümüzü daha da güzelleştirecek projelerin üretilmesi; temizlik, bakım, onarım, ağaç budama gibi ihtiyaç duyulan çalışmaların rutin hale sokulması.

♦ Köyümüzün kültürünü, yetiştirdiği değerlerini; resim ve müzik sanatçılarını, şairlerini, yazarlarını, ürettikleri eserleri tanıtacak bir mekanın oluşturulması.

♦ Internet erişimini yaygınlaştırarak dijital dönüşümün sağlanması.

♦ Doğal enerji tedariğinin gerçekleştirilerek köyümüze sürdürülebilir kazanımların sağlanması.

♦ Köy yönetimindeki yenileşim ve şeffaflığın sağlanması ve böylece muhtarlığın bir rant kapısı olarak görülmesinin önüne geçilmesi.

İl Özel İdaresi’nden ve köylülerimizden sağlanacak destekle, bu faaliyetleri gerçekleştirmek işten bile değil!

Köşektaş Köyü Muhtarlık Destek Grubu


HOH
Eşref Çelik ağabeye saygılarımla,
İbrahim Çöl

Gönderdiği seçkin yazılarla sitemizin güncel kalmasına önemli ölçüde destek veren öğretmen İbrahim Çöl’e teşekkürler sunarız!
kosektas.net

Masmavi gökyüzünün yıldız aydınlığında oturmuş konuşuyorlardı. Üç dört kişi. Cami önündeki hangi tarihi betimlediği bilinmeyen elips şekilli beyaz taş üzerinde. Etraf alabildiğince sakin, hava oldukça dingin.

Bozkırın ortasında hiç örneği bulunmayan bir yontulmuş taş. Kim getirmiş, kim koymuştu, buraya nereden gelmişti. Anlattılar rivayetleri, söylentileri, üstündeki okunmayan yazıları özlü özlü sözlerle.


Fotograf: Ahmet Çelik

İlk akşamdan fark edemedikleri soğuk, yavaş yavaş, sinsi sinsi sararken vücutlarını, sıkıca yanaştılar vücut vücuda. Sinsi soğuğu bilen tedbirliler dış tarafa, gömlekliler tişörtlüler iç tarafa. Uzun zamandır birbirlerini görmeyen köylülerdi serpilen yaş aralığında. Kimisinin gençlik, kimisinin çocukluk anılarıydı birlikte yaşanılan, anılan. Bazen gülüyor, bazen hüzünleniyor, bazen üzülüyorlardı yaşadıklarına. Hasretle, özlemle yâd ettiler geçmiş yıllarını. Uzun zamandır görüşememişliğin hasretiyle erittiler içlerini. Harman ettiler, kaynattılar neşeyle, geçmişin yolculuğunda. Soğuk titretirken, ısıttı anılar, ısıttı canlarını. Sinmiş, silinmiş olanlar canlandı, yürekleri kıpır kıpır kıpırdadı.

Üzülürken genç gidenlere, başarılı olanlar sevindirdi, coşturdu içlerini. Kalkmak istemediler, ne kadar üşüseler de, titretse de gecenin berrak mavi ayazı. Çocukluk, ilk gençlik yıllarında böyle değildi ağustos geceleri. Harman gecelerinin yaşanmış anılarını anlattılar. Kimin kimi korkuttuğunu. Bu zamanda çalınan koyunları kurtların nasıl yediğini, gülüşerek dinlediler bir parça deri bir ayak, çoban oyununu. Çok mu gürültü çıkardılar, çok mu ses yaptılar?

Elinde her zaman bir şeylerle görünen Eşref ağabeyin kimliksiz silueti göründü önce. Elinde, kilim ipinden örme anahtarlığın ucunda bağlı ahır kapısı anahtarı. Geldi katıldı, daha da geçmiş anılarla sohbete. Konu ‘bilim’di, ‘fen’di, ‘tıp’tı ki anlattı.

Anam hastaydı, yatardı kalkmadan. Her yandan çareler aranıyordu, hoca, ebe, ocaklardan, taşlardan ama bir türlü iyileşmiyordu yatarak. Duymuş, dağın ardında bir hoca varmış, mıska yazarmış, çare olurmuş derin! Babam.

-Yarın git, anana bir tane yazdır da gel.

“On, on iki yaşında ya varım, ya yokum. Bilemem oraları, köyleri. Mümkün mü ki, gitmem demek. Ancak gidilecek yolu yok.

Sabah vakti zayıf, cılız boz bir eşekle yola çıktım. İkindiye ancak Kıyınardı, Gökkıyı, Şehir Yolu ile aştım tepeyi. Sarı sıcak. Eşek zaten kendini götüremiyor, ben çekiyorum yularından yürüsün diye. Akşam geç vakitte sorarak  vardım hocanın evine. Kara, isli çıradan görünmüyor, hiçbir şey seçilmiyor; ne var, ne yok. Babamın selamını söyledim, niye geldiğimi de.

Oturttu Hoca kendince okuyarak. Yazdı, karaladı bir şeyler verdi, ne yapılacağını da söyleyerek.

Orada kalmak istemediğimden belki, başka nedenlerle kal demelerine, yat sabah gidersin ikazlarına rağmen, ısrar ederek ayrıldım Hocanın evinden.

Yolun yarısını geldim gelmedim, öyle bir yağmur bastırdı ki, göz gözü görmüyor. Eşek bile yürüyemiyor. Rüzgârla birlikte çarpan yağmur taneleri iliklerime kadar ıslatıyor. Bir taraftan da saklıyorum Hocanın yazdıklarını, ıslanmasın diye. Nerede ise karnıma sokacağım.

Kendime kızıyorum bir taraftan, “niye kalmadım” diye, hayıflanarak. Geldiğim yerde bir karaltı gördüm. Bu bir mağaranın girişi idi, indim. Bir hoh diyorum, bir hoh da içeriden geliyor. Korktukça korkuyorum.

Giremedim. Islana ıslana, donarak soğuktan, yürümeye devam ettim.”

Bizler bu yaşanmışlığı dinlerken yaz ortasında, köyümüzün havası da bizi üşüttü, bunca sıcaklığıyla anlatırken Eşref ÇELİK. 18.10.2010, İbrahim ÇÖL


 

 




0 Yorum - Yorum Yaz
Köy Enstitüleri


Köylünün yaşantısının, görünmez güçlere, efsanelere, mucizelere, mezheplere, tarikatlara, cemaatlara, kadere, uğura, muskaya ve hurafelere dayalı, akıl ve bilimsellikten uzak, körinançlar bütünü halindeki safsatalardan
arındırılmasını Köy Enstitüleri kuruluşları sağlayacaktı.



Köy Enstitüleri hareketi; Atatürk’ün ortaya koyduğu akıl ve bilimin öncülüğündeki, bilimsel dünya görüşü doğrultusunda, bilimsel ve sanatsal değerlere dayalı, Hasan Ali Yücel’in bakanlığı döneminde, İsmail Hakkı Tonguç’un yaratısı, özel bir pedagojik öğretim metodu içeren, Türk köylüsü ve toplumuna özgü, Rönesans ve aydınlanma hareketiydi.

Türk köylüsü, asırlarca ihmal edilmiş ve ona en ufak hizmet bile sunulmamıştır. Aslında Türk köylüsü zeki ve yaratıcı bir özelliğe sahiptir. Ancak, ne yazık ki, Türk köylüsünün bu özelliği, Osmanlı döneminde, değerlendirilememiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, Türk köylüsünün alın teri ve emeği ile elde edilen ekonomik güç sayesinde, 620 yıl varlığını sürdürebilmiştir. Türk köylüsü aç kalmış, yoksul kalmış, ancak varlığını Osmanlı İmparatoprluğuna adamaktan geri kalmamıştır.

Osmanlılar, Türk köylüsüne hizmet götürecekleri yerde, Arap – İslam ideolojisinin, kültür ve uygarlığının etki alanını daha da genişletmeye çalışmıştır.
Köylülerimiz, hiyerarşik yaratılış ilahi düzenine ve kadere bağımlı olarak yaşamaya alıştırılmıştır. Bu yüzden köylülerimiz, altı yüz yılı aşkın bir zamandan beri, hiçbir şeyin, hiçbir güzelliğin farkına varamadan, kader ve öbür dünya mutluluğuna bağlı olarak yaşamışlardır. Hatta umut nedir, onu bile yaşayamayanlar, bu dünyanın boşluğunda bir hayal gibi yok olup gitmişlerdir. Köylülerimiz, asırlardır; sabır, şükür ve umutla yaşamaya alıştırılmış olup, aldatmaca bir mutluluk uygulamasıyla avutulagelmişlerdir.

Asırlardır köylülerimiz, vergi almaya, düşmana karşı savaş alanında kaynak olarak kullanılmaya yönelik canlı bir araçtı. Mutlu olmak şöyle dursun, insanca yaşamaktan uzak, köle gibi kullanılmak ve öyle yaşamak, köylülerimizin ve halkımızın değişmeyan kaderiydi. Dinsel yorumcu ve kadercilere göre, sanki Allah, onlara, ölünceye dek, hep köle gibi bir yaşam biçimi çizmişti.  Zavallı köylülerimize ve halkımıza bu anlayış ve yanlışlar Allah buyruğu olarak gösteriliyordu. Bu buyruk köylülerimize özel olarak Allah tarafından gönderilmiş bir “ilm-i ilahi” olarak kabul ettirilmiş ve köylüler, ölüm ötesi –öbür dünya- ahiret yaşamının mutluluğu ile aldatılagelmişlerdir.
Köy Enstitülerinin öncelikli amacı, köy insanını hiçbir kuvvet, yalnız kendi hesabına insafsızca istismar etmesin, köylülere köle ve uşak muamelesi yapamasın diye, köylüye kendi öz haklarına sahip çıkabilecek, demokratik haklarını elde edebilecek bilincin kazandırılmasını sağlamaktı.
Tarım alanında dünya standartlarını yakalayacak yaratıcı, üretici ve girişimci etkinlikleri yapacak köy insanının yaratılması sağlanacaktı. Bu nedenle, kendi öz haklarına sahip çıkmasına yönelik feodal sömürüye, yani toprak ağalığına karşı bilinçlendirilmesi zorunlu hale gelmişti. Bu bilinç ancak Köy Enstitüleri hareketiyle sağlanabilirdi. Bu nedenle eğitimin, Atatürkçü, akıl ve bilim doğrultusundaki bilimsel dünya görüşünün güdümüne alınması sağlanacaktı.
Köylünün yaşantısının, görünmez güçlere, efsanelere, mucizelere, mezheplere, tarikatlara, cemaatlara, kadere, uğura, muskaya ve hurafelere dayalı akıl ve bilimsellikten uzak körinançlar bütünü halindeki safsatalardan arındırılmasını Köy Enstitüleri kuruluşları sağlayacaktı.

Köy Enstitüleri yüksek bölümüyle, yirmi bin öğretmeniyle, yetiştirdiği yazar, şair ve sanatçıları ile Türkiye’nin geleceği çok parlak gözüküyordu. Bu etkinlikle, tüm Türkiye’nin eğitimi – öğretimi Köy Enstitüleri eğitim metoduna dönüştürülecekti.
Köy Enstitüleri’nin amaçlarından en önemlilerinden biri de, Türk köylüsünü ve halkını; Arap halkının inanç ve geleneklerine bağlı, Ortaçağ Arap İslam Uygarlığı’nın oluşturduğu, Kuran düzenlemesi ile, Eş’ari’nin akıl ve bilim düşmanlığı denilen körinanca yönelik, sözde, Allah tarafından (ilm-i ilahi) gönderildiği söylenen Arap ulusçuluğunun yaratmış olduğu kültür ve uygarlığına bağlı olarak yaşamaktan kurtarmaktı. Böylece, Köy Enstitüleri eğitim kuruluşları ile, kendi öz ulusal kültürümüzü oluşturarak, akıl ve bilimin öncülüğünde, kendi uygarlığımızı yaratmaya yönelik amacın yaşama geçirilmesi sağlanacaktı.

Batı tarihinde Fransa’da uygulandığı gibi, ne acıdır ki, Türk köylüsü ve halkına da uygulanmış olarak değerlendirilen Obskürantizm ve Obstrüksiyon olayı, yani köylünün ve halkın toplumsal gelişmesini engelleme yolu ile devleti daha rahat yönetme düşüncesi, Osmanlı döneminde de yaşanmıştır.
Köy Enstitüleri hareketi ile, köylünün ve halkın üzerinde yaşatılan Obskürantizm ve Obstrüksiyon uygulamasına son veriliyordu.

1950 DP (Demokratik Parti) döneminde de, aynı anlayış uygulanmaya konmuştur. Çünkü Köy Enstitüleri‘ni kapatmak, Obskürantizm ve Obstrüksiyon olayının ta kendisidir. Bu uygulama ile köylünün bilinçlenmesi önlenmek isteniyordu.

Köy Enstitüleri’nin etkinliği ile uyanan köylüler, kendi öz haklarına sahip çıkmaya, toprak ağaları ve köylüyü sömürmeye alışmış egemen sınıf ve devlet yöneticilerinin rahatı ve mutluluğu bozulmaya başlayınca, mutlu ve egemen kesim, Köy Enstitüleri’ne karşı cephe oluşturmuşlardır.

Köy Enstitüleri’ni kapatmak için çeşitli iftira ve entrikalar oluşturulmuştur. DP’li bir milletvekilinin Konya ilinin Durlas köyü halkına yaptığı konuşma şu şekildedir:

“Köy Enstitüleri’nde kız ve erkek öğrenciler birlikte eğitim görüyorlar. Bu nedenle, kız erkek birlikteliğinden dolayı, fuhuş olayı yaşanmaya başlanmıştır. Biz, DP iktidarı olarak, Köy Enstitüleri’nde okuyan kızlarınızı erkeklerden ayırdık. Onları Kızılçullu Köy Enstitüsü’nde topladık. Böylece kızlarınızın namusunu kurtardık.”

DP iktidarı, Köy Enstitüleri’nin kapatılışıyla birlikte; 1932 yılından itibaren Türkçe okunmaya başlayan ezanın yeniden Arapça okunmasını sağlayarak, Arap kültür ve uygarlığına yeniden dönüşün yolunu açmış, böylece Türk köylüsü ve halkının uyanışı önlenmeye çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur.

Musa Kâzım Yalım,

1950 - 1951 Hasanoğlan Köy Enstitüsü Mezunu.

05. Ocak 2011