Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam113
Toplam Ziyaret711052
Muhtarlık Destek Grubu
Gruba Katılım Talebi

Gruba katılmak için aşağıdaki bu sembole  tıklayabilir veya aşağıdaki QR kodunu telefonunuzun kamerasına okutabilirsiniz.

Resime TıklayınızKameranıza Okutunuz

Richtlinien für die Nutzung des WhatsApp Logos und ...

Köyümüzün görsel olarak daha da güzelleştirilmesi, köyümüzdeki mevcut mekanların bulundukları durumdan kurtarılarak çağdaş bir görünüme kavuşturulması, mevcut sorunların çözülmesi ve daha birçok konuda, duyarlı köylülerimiz tarafından fikir tartışmaları yürütülmekte.

Muhtarlığın sahip olduğu cüzi bütçeyle bunların üstesinden tek başına gelmesi mümkün olmayacağından, 31 Mart’ta yapılan yerel seçimin hemen ardından, yeni seçilen köyümüz muhtarı ile ekibine somut destek sağlamak amacıyla, bir WhatsApp Grubu oluşturduk. 
Muhtarın ve ekibinin bilgisi dahilinde oluşturduğumuz ve “Muhtarlık Destek Grubu” adını verdiğimiz bu grubun tek bir amacı var, o da, köyümüze ait demirbaş ve değerlerin korunmasına ve yapılacak tüm faaliyetlere düzenli bir şekilde destek sağlamak! Muhtarlık Destek Grubu, tamamen gönüllü katılım esasına dayalı bir gruptur, ticari hiçbir amacı yoktur!

Başlangıçta samimiyetlerine inandığımız, gönüllü köylülerimizle oluşturduğumuz bu gruba, sunacağı öneri ve somut katkılarla, köyümüzdeki değişim sonrası oluşmuş olan coşku ve hevesi güçlendirmek isteyen, Köşektaş sevdalısı herkes katılabilir.

Gruba üyelik, etkin katılım ve somut katkı gerektirir: Gruba katılacak herkes, gerek imece usulü yapılacak çalışmalara bizzat katılarak, gerek maddi destek sağlayarak, bu sorumluluğu yerine getirebilir!

İşte gerçekleştirilmelerini isteğimiz faaliyetlerden bazıları:
 
♦ Köyümüz ve çevresini çöp illetinden kurtaracak, mutfak atığı dışındaki atıkların belirlenmiş bir yerde ayrıştırılarak toplanmalarını sağlamak amacıyla caydırıcı ve teşvik edici metodların geliştirilmesi, köyümüz insanının çevreye karşı olan duyarlılığını artıracak bilgilendirici ve ödüllendirici çalışmaların yapılması.

♦ Çağdaş donanımlı; oturma ve hoş vakit geçirme mekanlarının oluşturulması. 

♦ Toplantı, eğlence ve bilgilendirme anlarının; festivaller ve çalıştayların düzenlenmesi.

♦ Köyümüzde ihtiyaç duyulan yolların kilitli taş ya da asfaltla kaplanmalarının sağlanması. 

♦ Köyümüzü daha da güzelleştirecek projelerin üretilmesi; temizlik, bakım, onarım, ağaç budama gibi ihtiyaç duyulan çalışmaların rutin hale sokulması.

♦ Köyümüzün kültürünü, yetiştirdiği değerlerini; resim ve müzik sanatçılarını, şairlerini, yazarlarını, ürettikleri eserleri tanıtacak bir mekanın oluşturulması.

♦ Internet erişimini yaygınlaştırarak dijital dönüşümün sağlanması.

♦ Doğal enerji tedariğinin gerçekleştirilerek köyümüze sürdürülebilir kazanımların sağlanması.

♦ Köy yönetimindeki yenileşim ve şeffaflığın sağlanması ve böylece muhtarlığın bir rant kapısı olarak görülmesinin önüne geçilmesi.

İl Özel İdaresi’nden ve köylülerimizden sağlanacak destekle, bu faaliyetleri gerçekleştirmek işten bile değil!

Köşektaş Köyü Muhtarlık Destek Grubu


Ahmetli'de Akşam • Adnan Yalım • 2012 - Tuval Üzerine Yağlı Boya: 89x116

Serginin sonuna daha kaç gün var
Nasıl beklerim ben o güne kadar
'Ahmetli’de Akşam'ı alacağım
Evimde baş köşeye asacağım!
…...................................................

GAZ LAMBASI

Bir zamanların vazgeçilmez aydınlatma araçlarını konu edinen bu seçkin yazısını bizimle paylaşarak, unutulmaya yüz tutmuş kimi anı ve hatıralarımızı yeniden canlandıran, sayfamızın içeriğini zenginleştiren, sayfamızdaki renk ve fark çeşitliliğini artıran öğretmen İbrahim Çöl'e çok teşekkür ediyoruz!
kosektas.net

İBRAHİM ÇÖL
 
      

Çıra

 Gaz Lambası

 Lüks

Kağıthane Kaymakamı Sayın Ahmet NARİNOĞLU: "Tesadüfen, elektrik kesintisi sonrası getirilen mum ışığında, yıllar sonra yazmaya başladım."

Birden mum ışığında çocukluk yıllarımda yazdıklarımızı sildiğimiz defterli günlere döndüm. Ufacık kalmış, adeta avuca sığmayan, kurşun kalemle, sert mi sert silgi arasında silinen yazılar… Defterin üzerine yansıyan mum ışığında kalemi ve kocaman gölgesini hatırladım. Mum ışığının asaletini şimdi yeniden keşfediyorum. Sönecek diye korktuğumuz, aslında karanlığın korkusuyla yanan mum diline nefesimizi dahi veremediğimiz, uzaklıkta yazarken küçücük dünyamızda nelerin peşindeydik. Şimdi hatırlayamıyorum ama mum ışığına bakınca gözlerimizi koca bir ışığın aldığını, yazıya tekrar bakınca bulanık yazıları gün gibi hatırlıyorum.’ Diyor bir yazısında.

Mumu hiç hatırlamıyorum. Bizde mi yoktu, yörede mi kullanılmazdı, bilmiyorum.

Yazıyı okuyunca gaz lambasını hatırladım. Hani şu zarif, narin boynu, lale endamlı isli şey. Altında ince belli gaz haznesi. Haznede gaza batarak yanan ham pamuktan fitili. Fitilin içinden geçtiği tırtıklı yuvarlak ışık şiddeti ayarlama mekanizması takılı bombeli sarı tenekeden mamul beki. Yukarıdan gelsin diye ışık hep baş tacı, ince tellerle asılır duvarlara direklere.  Aydınlığı artırsın diye ince bele sıkıca dolanmış tellere tutturulmuş yuvarlak ayna. Yarım yamalak, ala karanlık loş ışık saçar. Asılı bulunduğu kısmın alt tarafını aydınlatmazdı.

Köy odalarında, muhtarlıklarda yapılan sohbetlerde lambanın altındaki oturup konuşanı ve sesini tanımıyorsanız kim olduğunu tanımak için ya onu pür dikkat dinler ya da tanımaya çalışırken bütün konuşulanları anlamaz kaçırırdınız. Bu bölümde kalan her ne ise karanlık gölgede kalmış hemen hemen seçilmeyen tanınmayan şeyler gibi dururdu. Fark edilmezdi konuşanın kızaran yüzü mimikleri jestleri.

Yakılma süresince gittikçe islenen cam fanusu karanlığı biteviye artırır koyulaştırır. Havalandırma az olursa, ortamı bir yarım yanmış gaz kokusu sarardı sinsi sinsi usulca. Saman damlara yakın olur, yangın çıkar yanar ev ocak. Kaç ev ocak söndü bilinmez.

Her gün temizlenirdi itina ile kapı önlerinde. Yazları yorgun argın tarladan bahçeden gelene iş. Bir taftan sokulup öbür uçtan çekilir usul usul mendil veya bezi. Kışın içine doldurulan kar taneleri ile arındırılırdı isinden. Ardından tüy bırakmayan bez antrenmanları yapılırdı nazik narin usulce.

Yaramazlık mı yoksa bilgi eksikliği mi fanusun üzerinden bakmaya çalışınca yanan saçlarımız kirpiklerimiz tenimiz. Bazen de dalgın öğrenmeye çalışırken kerrat cetvelini, yazarken yüze kadar, çok yaktım saçlarımı. Boğazımıza kaçan yarım yanmış gaz ve kokusu. Kış günleri hapisliğinde salon oyunları oynarken köşe bucak çarpmasın değmesin diye balonumuz naylon topumuz, pür dikkat kesilmişken kıracağımız belli bilinen korkular sinmişti içimize. Yinede oynamaktan durmazdık oyunlarımızı kaçamak kaçamak. Hatırlamam kaç kez kırdığımızı kardeşlerimizle. Bazen düşürürken çarpan balonumuz naylon topumuz korkmadan çekinmeden kesilmesine elimizin, yakalamaya kırılmasını önlemeye çalışırdık son ümit. Kırıldıktan sonra sessiz suçluluk. Masumiyet firarı karlar üstüne. Kendi kırılmıştır kandırmacasına yatış, ben görmedim bilmiyorum iddiası oluşturma yapmacık yalancı davranışları.

Bazen ısladığım elimin suyunu silkerek çatlattım lamba camını. Bilmezdim ısı farkının camı kırdığını.

En çok akşamüzeri kırılıp çatlayınca camı muhtaç olunur kara teneke gaz çırasına islimi isli.

Gölge oyunları oynardık duvara karşı. Düşen gölgelerimizi dev sanırdık güçlü kuvvetli. Ellerimizi parmaklarımızı şekilden şekle sokarak, oynatarak duvarda yarışırdık birbirimizle.     

Kaza pazarlarından gelen insanlar iple boğazlarına asarlardı bu kıymetli şeyi ilkokul öğrencilerinin silgi kalem asmaları gibi.

Şimdi cisme harekete duyarlı aydınlatma araçları. Dokunmadan zahmetsizce karşılar gibi yanar söner, yanar söner biteviye. Düşünüyorum da nereden geldik nereye.

Öğrenirken odaklanmayı öğrenmeyi kolaylaştırmış mı ne. Şimdi zor öğreniyor az biliyoruz, bunca imkâna rağmen.

İbrahim ÇÖL

11.02.2010






0 Yorum - Yorum Yaz
Köy Enstitüleri


Köylünün yaşantısının, görünmez güçlere, efsanelere, mucizelere, mezheplere, tarikatlara, cemaatlara, kadere, uğura, muskaya ve hurafelere dayalı, akıl ve bilimsellikten uzak, körinançlar bütünü halindeki safsatalardan
arındırılmasını Köy Enstitüleri kuruluşları sağlayacaktı.



Köy Enstitüleri hareketi; Atatürk’ün ortaya koyduğu akıl ve bilimin öncülüğündeki, bilimsel dünya görüşü doğrultusunda, bilimsel ve sanatsal değerlere dayalı, Hasan Ali Yücel’in bakanlığı döneminde, İsmail Hakkı Tonguç’un yaratısı, özel bir pedagojik öğretim metodu içeren, Türk köylüsü ve toplumuna özgü, Rönesans ve aydınlanma hareketiydi.

Türk köylüsü, asırlarca ihmal edilmiş ve ona en ufak hizmet bile sunulmamıştır. Aslında Türk köylüsü zeki ve yaratıcı bir özelliğe sahiptir. Ancak, ne yazık ki, Türk köylüsünün bu özelliği, Osmanlı döneminde, değerlendirilememiştir.
Osmanlı İmparatorluğu, Türk köylüsünün alın teri ve emeği ile elde edilen ekonomik güç sayesinde, 620 yıl varlığını sürdürebilmiştir. Türk köylüsü aç kalmış, yoksul kalmış, ancak varlığını Osmanlı İmparatoprluğuna adamaktan geri kalmamıştır.

Osmanlılar, Türk köylüsüne hizmet götürecekleri yerde, Arap – İslam ideolojisinin, kültür ve uygarlığının etki alanını daha da genişletmeye çalışmıştır.
Köylülerimiz, hiyerarşik yaratılış ilahi düzenine ve kadere bağımlı olarak yaşamaya alıştırılmıştır. Bu yüzden köylülerimiz, altı yüz yılı aşkın bir zamandan beri, hiçbir şeyin, hiçbir güzelliğin farkına varamadan, kader ve öbür dünya mutluluğuna bağlı olarak yaşamışlardır. Hatta umut nedir, onu bile yaşayamayanlar, bu dünyanın boşluğunda bir hayal gibi yok olup gitmişlerdir. Köylülerimiz, asırlardır; sabır, şükür ve umutla yaşamaya alıştırılmış olup, aldatmaca bir mutluluk uygulamasıyla avutulagelmişlerdir.

Asırlardır köylülerimiz, vergi almaya, düşmana karşı savaş alanında kaynak olarak kullanılmaya yönelik canlı bir araçtı. Mutlu olmak şöyle dursun, insanca yaşamaktan uzak, köle gibi kullanılmak ve öyle yaşamak, köylülerimizin ve halkımızın değişmeyan kaderiydi. Dinsel yorumcu ve kadercilere göre, sanki Allah, onlara, ölünceye dek, hep köle gibi bir yaşam biçimi çizmişti.  Zavallı köylülerimize ve halkımıza bu anlayış ve yanlışlar Allah buyruğu olarak gösteriliyordu. Bu buyruk köylülerimize özel olarak Allah tarafından gönderilmiş bir “ilm-i ilahi” olarak kabul ettirilmiş ve köylüler, ölüm ötesi –öbür dünya- ahiret yaşamının mutluluğu ile aldatılagelmişlerdir.
Köy Enstitülerinin öncelikli amacı, köy insanını hiçbir kuvvet, yalnız kendi hesabına insafsızca istismar etmesin, köylülere köle ve uşak muamelesi yapamasın diye, köylüye kendi öz haklarına sahip çıkabilecek, demokratik haklarını elde edebilecek bilincin kazandırılmasını sağlamaktı.
Tarım alanında dünya standartlarını yakalayacak yaratıcı, üretici ve girişimci etkinlikleri yapacak köy insanının yaratılması sağlanacaktı. Bu nedenle, kendi öz haklarına sahip çıkmasına yönelik feodal sömürüye, yani toprak ağalığına karşı bilinçlendirilmesi zorunlu hale gelmişti. Bu bilinç ancak Köy Enstitüleri hareketiyle sağlanabilirdi. Bu nedenle eğitimin, Atatürkçü, akıl ve bilim doğrultusundaki bilimsel dünya görüşünün güdümüne alınması sağlanacaktı.
Köylünün yaşantısının, görünmez güçlere, efsanelere, mucizelere, mezheplere, tarikatlara, cemaatlara, kadere, uğura, muskaya ve hurafelere dayalı akıl ve bilimsellikten uzak körinançlar bütünü halindeki safsatalardan arındırılmasını Köy Enstitüleri kuruluşları sağlayacaktı.

Köy Enstitüleri yüksek bölümüyle, yirmi bin öğretmeniyle, yetiştirdiği yazar, şair ve sanatçıları ile Türkiye’nin geleceği çok parlak gözüküyordu. Bu etkinlikle, tüm Türkiye’nin eğitimi – öğretimi Köy Enstitüleri eğitim metoduna dönüştürülecekti.
Köy Enstitüleri’nin amaçlarından en önemlilerinden biri de, Türk köylüsünü ve halkını; Arap halkının inanç ve geleneklerine bağlı, Ortaçağ Arap İslam Uygarlığı’nın oluşturduğu, Kuran düzenlemesi ile, Eş’ari’nin akıl ve bilim düşmanlığı denilen körinanca yönelik, sözde, Allah tarafından (ilm-i ilahi) gönderildiği söylenen Arap ulusçuluğunun yaratmış olduğu kültür ve uygarlığına bağlı olarak yaşamaktan kurtarmaktı. Böylece, Köy Enstitüleri eğitim kuruluşları ile, kendi öz ulusal kültürümüzü oluşturarak, akıl ve bilimin öncülüğünde, kendi uygarlığımızı yaratmaya yönelik amacın yaşama geçirilmesi sağlanacaktı.

Batı tarihinde Fransa’da uygulandığı gibi, ne acıdır ki, Türk köylüsü ve halkına da uygulanmış olarak değerlendirilen Obskürantizm ve Obstrüksiyon olayı, yani köylünün ve halkın toplumsal gelişmesini engelleme yolu ile devleti daha rahat yönetme düşüncesi, Osmanlı döneminde de yaşanmıştır.
Köy Enstitüleri hareketi ile, köylünün ve halkın üzerinde yaşatılan Obskürantizm ve Obstrüksiyon uygulamasına son veriliyordu.

1950 DP (Demokratik Parti) döneminde de, aynı anlayış uygulanmaya konmuştur. Çünkü Köy Enstitüleri‘ni kapatmak, Obskürantizm ve Obstrüksiyon olayının ta kendisidir. Bu uygulama ile köylünün bilinçlenmesi önlenmek isteniyordu.

Köy Enstitüleri’nin etkinliği ile uyanan köylüler, kendi öz haklarına sahip çıkmaya, toprak ağaları ve köylüyü sömürmeye alışmış egemen sınıf ve devlet yöneticilerinin rahatı ve mutluluğu bozulmaya başlayınca, mutlu ve egemen kesim, Köy Enstitüleri’ne karşı cephe oluşturmuşlardır.

Köy Enstitüleri’ni kapatmak için çeşitli iftira ve entrikalar oluşturulmuştur. DP’li bir milletvekilinin Konya ilinin Durlas köyü halkına yaptığı konuşma şu şekildedir:

“Köy Enstitüleri’nde kız ve erkek öğrenciler birlikte eğitim görüyorlar. Bu nedenle, kız erkek birlikteliğinden dolayı, fuhuş olayı yaşanmaya başlanmıştır. Biz, DP iktidarı olarak, Köy Enstitüleri’nde okuyan kızlarınızı erkeklerden ayırdık. Onları Kızılçullu Köy Enstitüsü’nde topladık. Böylece kızlarınızın namusunu kurtardık.”

DP iktidarı, Köy Enstitüleri’nin kapatılışıyla birlikte; 1932 yılından itibaren Türkçe okunmaya başlayan ezanın yeniden Arapça okunmasını sağlayarak, Arap kültür ve uygarlığına yeniden dönüşün yolunu açmış, böylece Türk köylüsü ve halkının uyanışı önlenmeye çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur.

Musa Kâzım Yalım,

1950 - 1951 Hasanoğlan Köy Enstitüsü Mezunu.

05. Ocak 2011