![]() Adnan Yalım l TEN - METAL l Tuval Üzerine Yağlıboya l 89x116 cm l 2017 “Resimlerimde kadın ile erkek arasında asırlar boyu süren uyumsuzluğu, zıtlığı, çatışmayı ve gerilimi, ten ve metal temasıyla anlatmaya çalışıyorum. Kadın çok açık bir şekilde resimde yer alırken, erkek yok. Erkeği temsil eden oradaki gemiler, makineler, motosikletler, yani kadının yanında yer alan objeler. Ama bu objeler çoğunlukla ölmek üzere olan, parçalanmış, paslanmış biçimleriyle resmediliyor. O da kadının doğurgan, makinenin ölümlü olduğunu ima ediyor. Yani ne kadar bakarsanız bakın, o süreyi tamamlayacak. Ama kadın doğurgan olduğu için varlığını sürdürecek. Sonuç olarak “Ten-Metal”de kadın yumuşaklığı, doğurganlığı, kentselliği temsil ederken, erkek sert ve acımasız, maço ve soğuk yanı temsil ediyor.” Adnan Yalım SINIRSIZ VE ÇIPLAK UMUTSUZLUK ![]() Bilim insanları, yakın bir gelecekte insan yapımı nesnelerin ağırlığının dünyadaki tüm canlıların toplam ağırlığını aşmış olacağını tahmin ediyor. Yani yeryüzündeki tüm plastik, tuğla, beton ve diğer insan yapımı nesneler, ilk kez gezegendeki bitki ve hayvanların ağırlığını aşmış olacak. İnsan yapımı nesnelerin tahmini ağırlığı bir teratona (1 trilyon ton) ulaştı. Yeryüzündeki her insan başına, her hafta kendi vücut ağırlığı kadar nesne üretiliyor. FERİDUN ANDAÇ Sınırsız ve Çıplak Umutsuzluk l Feridun Andaç l 29 Mart 2023 Antroposen Çağı'nın anlattığı ne varsa yaşıyoruz bugün. Çağını, zamanını, gününü, gecesini, havasını, suyunu yeni yeni anlayıp sorgulamaya başlayan insan, yeryüzünün kıymetini anlamaya yöneliyor. “Bu yönelmede yeterli bilinç var mı” diye sorgulayacak olursak bilgi çağının söylemleriyle bunu yanıtlamamız olanaksız. Zira tüketilen her şey, değersizleştirilenlerin günbegün artışı yıkımlara kapı aralıyor. Öyle ki bunu yalnızca “savaş”larla açıklayamayız. İşte, bakın, yaşanan doğal felaketler bize ülkelerin/ sistemlerin çöküşünü de anlatıyor. Pas zihni, güve bedeni kemiriyor. Amik Gölü kurutulurken seyre dalan zihniyet, Salda Gölü’ne çare aramaktan aciz. Toprakta, suda, gündelik yaşamımızda “metabolik yarılma” dediğimiz şey yaşanılalı, tükenenin yerine hiçbir şeyi koyamıyoruz. Bir nevi “insan çağı”nın değerlerini hoyratça kullanarak, yıkarak yol alıyoruz. Depremle gelen yıkımlar hayatın her alanındaki sarsıntıların açtığı gedikleri gösterdi bize. Mesele, salt çarpık yapılaşmanın da ötesinde bir gerçeği anlatıyordu aslında. Geri dönülmez, onarılmaz her şey biteviye betonlaştırılarak alanlarda köklendirilirken benzer şey, zihin betonları da döküyordu yaşama alanlarımıza. Uydurma “millet bahçeleri” bunun tipik örneğidir. Önde göstermelik “yeşil alan” ardına dikilen devasa beton bloklar silsilesi. Bir tek bu da değil. Sağlık, eğitim, tarım ve daha birçok alanda yaşatılan cendere; doğa, çevre katliamları gibi, mesleksizleştirilen insan topluluklarını tembelliğe işsizliğe terk ediş. Emeği ıskalayıp güdülebilen bir sistem yaratma çabası. Yaşama girdabına dönüşen kentlerin nefessiz kalışı... Tüm bu altüst oluşlar yaşanadururken depremle sistemin çöküşü çok şeyi ortaya çıkardı. Özellikle siyasi körlüğün itibar kaybına meydan vermemek için toplumun her kesimini zihin tutulmasına götüren hamlelere girişildi bu süreçte. McKenzie Wark’ın “Küresel Metabolik Yarılma” dediği şeyin bu coğrafyada nasıl yaşandığını deprem gerçeğinde gördüğümüz gibi bir sinemasal başyapıt olan, Emin Alper’in “Kurak Günler” (2022) filminde de izlemiştik. Evet, “Katı olan her şey buharlaşıyor”! Sistemi tıkayan, insanı umursamayan, emeği değersizleştiren her şey kendi tükenişini de hazırlıyor. Sınırsız sanılan dünyanın olanakları bir bir tükeniyor. Hele hoyrat yönetimler ve bunların aktörleri betonlaşmış zihniyetleriyle her bir şeyi dumura uğratırken seyirci kesilen kitlelerin uyuşukluğuna ne demeli? Suyu elinden alınan, ormanı yok edilen, toprağı çölleştirilen, iyi eğitimden yoksun bırakılan kitlelerden eylem beklemek nafile! Her şeye rağmen bu “insan çağı”nda insandan/ insanlıktan yana iyimserim ama asla umutlu değilim! İktisadi oluşumu var eden üretim alanları yeni teknolojilerle donatılmadığı, “yeni insan” kültürü var edilmediği sürece kapitalizmin her türlü dayatması betonlaşmaya ve çölleşmeye alan açacaktır. Evet, depremin yarattığı yıkım bir sonuçtur. Ağır yenilgi alınmış bir “savaş”ın sonucundaki sarsıntının neden ve niçinlerini daha çok konuşmak yerine, görülen “sefaletin” aktörlerini bertaraf etmenin zamanıdır. Sınırsız ve Çıplak Umutsuzluk l Feridun Andaç l 28 Mart 2023
www.kosektas.net|İletişim: kosektas@kosektas.com|Son Güncelleme: 29 Mart 2023 |