Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam8
Toplam Ziyaret730187
Film Tanıtım Köşesi

Fotograf: Universal Pictures

»She Said« filminden bir sahne: İnsanların konuşmalarını dinlemek de sürükleyici olabilir.

»She Said«. ABD 2022. Yönetmen: »Maria Schrader« Senaryo: »Rebecca Lenkiewicz« Oyuncular: »Carey Mulligan«, »Zoe Kazan« »Patricia Clarkson« Süre: 129 Dakika.

Aslında bu filmde, neredeyse iki saatten fazla, yıllar önce yaşananlar hakkında, konuşmalar var. 

Yönetmen »Maria Schrader«, kelimelerin gücüne güvendiği için olsa gerek, »She Said« ile, sürükleyici bir gazetecilik gerilimi yaratmayı başarmış!

»She Said«, son derece sakin ve sabırlı bir şekilde, film yapımcısı »Harvey Weinstein« ın, kimi kadınlara karşı cinsel saldırılarının nasıl ortaya çıktığını ve bu cinsel saldırılarının kadınlarda hangi kabuklanmaz, hangi iyileşmez yaralar açtığını anlatıyor.

New York Times, 5 Ekim 2017'de, araştırmacı gazeteciler »Jodi Kantor« ile »Megan Twohey« tarafından yazılan bir makaleyi ön sayfasında yayınladığında, Hollywood'da ve uluslararası alanda bir sansasyon yaratmış. Çünkü »Jodi Kantor« ile »Megan Twohey«, Oscar ödüllü »Harvey Weinstein«ın, yıllardır kendisini cinsel tacizle suçlayan kadınları susturmak için sus payı ödediğini yayınlamışlar.

Bu gerçek hikayeye dayanan »She Said«, gazeteciler »Megan Twohey« (Carey Mulligan) ile »Jodi Kantor«un (Zoe Kazan) Hollywood'daki büyük sessizliği bozma ve gücün suiistimallerini ifşa etme mücadelelerini konu ediniyor. 

»She Said«de, cinsel tacize maruz kalan kadınlar, olayı araştıran gazeteciler, soruşturma evrelerinde, büyük bir baskı, şantaj ve korku ağıyla karşılaşırlar. Karşılaştıkları tüm tehditlere, şantajlara rağmen, gerek kadınlar, gerekse cesur gazeteciler yılmazlar ve uluslararası bir dayanışma dalgasını tetiklerler. 

»She Said« kısaca, ifşanın, araştırmacı gazeteciliğin paha biçilmez değerini ve cesur gazetecilerin, amansız gerçekleri hangi koşullar altında gözler önüne serdiklerini gösteriyor!

Oyuncular: »Carey Mulligan« (Promising Young Woman) ile »Zoe Kazan« (The Plot Against America), New York Times muhabirleri »Megan Twohey« ile »Jodi Kantor«un rollerini üstlenmişler.

»She Said«, bu bağlantı aracılığıyla izlenebilir!

Film tanıtım metni, Almanca aslından, Türkçe'ye çevrilmiştir.

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Anasayfa

www.kosektas.net





Mostar kentini ikiye ayıran, Hersek Bölgesi'nin en büyük nehri Neretva'nın güzelliği. 
1566 yılında Mimar Sinan'ın öğrencisi mimar Hayruddin tarafından
inşa edilmiş olan Mostar Köprüsü üzerinden 14 Temmuz 2011,
Perşembe günü çekilmiş bir fotograf.

MOSTAR VE ÇEVRESİ

Gezmeyi ve Görmeyi Seven Herkese

16. yüzyılda yaşamış olduğu yıkıcı deprem, takip eden yıllarda uğramış olduğu veba salgını ve 20. yüzyılda almış olduğu onca darbeye
rağmen, Mostar hâlâ genç, eşsiz ve unutulmaz!

LÜTFULLAH ÇETİN

Başta 16. yüzyılda Osmanlılar tarafından yapılan Mostar Köprüsü olmak üzere, bağrında daha birçok tarihi yapı barındıran MostarHersek Bölgesi’nin en büyük kenti. Hersek Bölgesi’nin başkenti de olan bu kentte bugün, çeşitli uyruk ve inanca mensup 111.000 kişi yaşamakta. 

Çeşitli inanç, kültür ve medeniyetlerin birleştiği ve iç içe yaşadığı kent, alçak ve dağlık Hersek geçidinde bulunmakta. Asıl kaynağı Karadağ (Montenegro) sınırı yakınlarındaki Zelengora Dağları olan, Hersek Bölgesi‘nin en büyük nehri Neretva kenti ikiye bölmekte. Nehrin batı tarafı daha düz ve geniş bir alanı kapsamakta, doğu tarafı ise daha dik, dar ve küçük. Neretva, Mostar önünde genişleyip alçalmakta ve Mostar’ın içinden geçerken çok dar bir bölgede bulunan bir kanyonu yarmakta ve böylece çok güzel bir manzara oluşturmakta. Mostar Köprüsü işte bu Neretva Nehri üzerinde kurulu. Köprünün Neretva Nehri'nden 24 metre yüksekte ve nehrin o bölgedeki derinliğinin 30 metreden fazla olduğu söylenmekte.

Mostar Köprüsü'nden Neretva Nehri'nin sularına atlamak için hazırlık yapan genç, orada bulunanların ilgisini çekmekte.


15. yüzyılda, Osmanlılar henüz bu bölgeye gelmeden önce, çok küçük bir yerleşim birimi olan Mostar, Osmanlıların gelmesi ve köprüyü inşa etmesiyle birlikte büyümeye ve gelişmeye başlamış. Kısa bir zaman sonra ise, o dönem o bölgedeki en büyük yerleşim merkezi olan Blagaj’ın üstünlüğünü elinden almış.

Hırvat rehber, Mostar’ı ve Mostar’ın olmazsa olmazı Mostar Köprüsü’nü anlatırken, 1566 yılında Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayruddin tarafından inşa edilen ve 400 yıldan fazla bir süre ayakta kalmayı başaran köprünün iç savaş sırasında, Sırplar ile Hırvatlar tarafından, tümden yıkıldığını, ancak köprünün Dünya Bankası ile UNESCO’nun desteğiyle 2004 yılında yeniden yapılarak koruma altına alındığını, Hırvatların köprünün batısında, Boşnakların ise doğusunda yaşadıklarını, savaş yıllarında başlayan bölünmelerin, ayrı inançlıların birbirlerine karşı olan kin ve nefretlerinin hâlâ devam ettiğini, kimi bağnazların nehrin bir tarafından diğer tarafına geçmediklerini, hatta okulların sabahları Hırvat öğrencilere, öğleden sonra ise Boşnak öğrencilere eğitim verdiklerini, Sırplar’ın ise kenti tümden terkettiklerini ve bir daha dönmediklerini söylüyor...

Neretva‘nın doğu ve batısında yer alan Doğulu ve Batılı kültürlerin görkemli mimarileri.


Osmanlılar bu bölgeyi, Blagaj ile birlikte 1466 – 1468 yılları arasında fethetmişler ve Hisar adını vermişler. 1474 yılından itibaren ise bölgeye, Neretva Nehri üzerinde bulunan zincirli köprüye bekçilik eden nöbetçilere verilen ad olan „mostari“ adından esinlenilerek, Mostar adı verilmiş. Mostar, Osmanlı egemenliği süresince, askeri görevlilerin ve yüksek rütbelilerin karargahı olmuş.

İzleyen yıllarda Osmanlılar, Mostar’ın yaklaşık 30 km güneyinde, Adriyatik Denizi istikametine doğru Neretva Nehri’nin sol kıyısında bulunan, oldukça dik ve sert kayalıklardan oluşan, Poçitelj adlı yerleşim bölgesini ele geçirmişler. Stratejik olarak önemli bir yer teşkil eden Poçitelj’e bugünkü görünümü, 16. ve 17. yüzyılları boyunca Osmanlılar vermişler. Osmanlı mimarisinin buradaki muhteşem yapıları Hacı Ali Camii, Saat Kulesi, Gavran Kapetanoviç’in evi, Şişman İbrahim Paşa Medresesi ile diğer han ve hamamlar, 1992-1994 yılları arasındaki iç savaşta çok büyük hasar görmüşler, ancak savaştan hemen sonra Dünya Bankası ve UNESCO’nun sağladığı yardımlarla yeniden restore edilerek tümden tahrip olmaktan korunmuşlar. 

 
Poçitelj’deki görkemli Hacı Ali Camii, çok dik ve sert kayalıklar üzerine 1563 yılında inşa edilmiş.

Poçitelj’den sonra, Neretva Nehri’ni takip ederek, Adriyatik Denizi’ne ulaşıyorsunuz. Bosna Hersek’in denize olan sınırı sadece 15 km’den ibaret ve bu 15 km’lik sahil şeridine de Osmanlılar sayesinde sahip olmuşlar. Vaktiyle kuzeyde bulunan Venedikliler tarafından sürekli rahatsız edilen, askeri açıdan güçsüz ancak siyasi, bilim ve ekonomik açıdan oldukça zengin olan Dubrovnikliler, 15 km uzunluğundaki bu sahil şeridini, kendilerini Venediklilerden korumaları koşuluyla, Osmanlılara vermişler. Böylece, Dubrovniklilere saldırabilmek, ganimet ve haraç sağlamak için önce Osmanlılarla başetmesi gereken Venedikliler, buna bir türlü cesaret edemediklerinden, bu kötü emellerine ulaşamamışlar. Zaten Dubrovnikliler, özgür kaldıkları 400 yıl boyunca, gerek Osmanlılara, gerekse Venediklilere, yüklü vergi ödemişler, varlıklarını ve özgürlüklerini ancak bu şekilde sürdürebilmişler.

Osmanlılar, Mostar’da inşa ettikleri tarihi taş köprünün doğu ve batısında çok sayıda cami, medrese, han ve hamam inşa ederek, bölgeye ayrı bir renk katmışlar. Neretva’nın her iki tarafının yamaçlarında görülen cami ve minareleri, medreseler, hamamlar, şadırvanlar, türbeler görenleri kendilerine hayran bırakmaktalar.

Hayatta bir kez olsun mutlaka görülmesi gereken bu kentin doğu tarafı yıllardır, sadece turistlerin değil, ressamların, şairlerin ve diğer sanatçıların uğrak yeri olmuş, her gelen bir kez daha gelip ışıklı ve eşsiz güzelliğinden keyif almak istemiş...

"Mostar’da konakladığınızda sizi sabah uyandıran, ses değil, ışıktır! Ben bunu kendi tecrübemden biliyorum. Mostar’a geldiğimde beni ışık karşıladı ve sabahtan akşama dek takip etti, ve sonra, terkederken, Mostar yadigarının en önemli özelliği olarak içimde kaldı." *** Ivo Andric, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Travnikli yazar ***  İngilizce aslından çevrilmiştir!

16. yüzyılda yaşamış olduğu yıkıcı deprem, takip eden yıllarda uğramış olduğu veba salgını ve 20. yüzyılda almış olduğu onca darbeye rağmen, Mostar hâlâ genç, eşsiz ve unutulmaz!

Lütfullah Çetin l Mostar ve Çevresi l 20/07/2011



Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası'nda yer alan metin, resim, fotograf gibi tüm içeriklerin hakları asıl sahiplerine aittir! Söz konusu bu içerikler, sahiplerinin rızası olmadan, matbu ya da dijital, başka ortamlarda kullanılamaz!

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası


www.kosektas.net|İletişim: kosektas@kosektas.com| Son Güncelleme: 29 Ağustos 2024

10 yıl boyunca tarikat ve cemaatler içerisinde yer alan ve şeyh yardımcılığına kadar yükselen Tekeli, "Bütün şeyhler, tarikatlar, cemaatler sahtedir. Buralarda tecavüz ve taciz vardır. Tacizin ana kaynağı sadece tarikatlar değil, kuran kursları, yurtlar ve cemaatlerdir. Bunlar din pazarlayan, namussuz ahlaksız insanlardır. Ben bunların hepsini gördüm ve yaşadım” dedi. Tekeci ayrıca, mahallelerde açılan “Sıbyan mektepleri”nin ne kadar tehlikeli olduğunu, devlet kurumlarının hangi cemaat ve tarikatlara paylaştırıldığını detaylarıyla anlattı.
12.12.2022
Merdan Yanardağ, bu kitapta insanlık tarihinde kalıcı izler bırakan büyük bir medeniyetin, geri kalmışlık ve sefaletinin nedenlerini sorguluyor. İslam dünyasının içine sürüklendiği şiddet / terör sarmalının kaynaklarını araştırıyor. • Bu kitap, insanlık tarihinin en büyük entelektüel intiharını ve uygarlık dramlarından birini anlatıyor. Bu anlamda elinizdeki kitap, Batı kültür havzasında yaşayan toplumların, Ortaçağı aşıp, akıl ve bilim çağını yakalamalarına karşın, İslam dünyasının bunu neden başaramadığının hikâyesidir.
12.12.2022
Prof. Dr. M. Orhan Öztürk, Cumhuriyet Kitapları tarafından yayımlanan Biat Toplumunun Kökenleri: Özerk Benlik - Kul Benlik adlı incelemesinde, özerk benlik, kul benlik kavramlarını, “biat toplumunun ruhsal kökenleri”ni örneklerle tanımlıyor. Toplumumuzda günden güne artan kadın cinayetlerinin, çocuk istismarlarının, hayvanlara karşı şiddetin, doğaya ve çevreye karşı vurdumduymaz davranışların temelinde nasıl bir ruh hali vardır? Toplumun ve devlet yönetiminin hemen her kesimini sarmış görünen değerler yozlaşmasının kökenleri nelerdir? Cumhuriyet’in önemli atılımlarının ve Dil Devrimi’nin, özerk benlikli yurttaşlar yaratmadaki rolü nedir? Sorunlarımızın kaynaklarını tanımadan neyle savaşacağımızı bilebilir miyiz?
10.12.2022
Soluk soluğa girdi muayenehaneye ve “Kocam ölüyor, yetişin doktor bey,” dedi; felfecir okuyan gözleriyle. Kısa bir soruşturmadan sonra, kocasını arı soktuğunu, arı zehrine karşı alerjisi olduğunu öğrendim; acil çantamı alarak ve Park Taksi durağından bir taksiye binerek, Dikili’nin İsmet paşa Mahallesinin yukarı kısımlarına doğru çıkmaya başladık. Hem hastaya nasıl bir tedavi uygulamam gerektiğini düşünüyor, hem de arabanın geçtiği sokağa bakıyordum.
27.01.2016
20. yüzyılın başta gelen bilim felsefecisi Karl Popper 1973 yılında Cambridge Üniversitesi'nde verdiği bir konferansta "anlamlılığın anlamı nedir?" (what is the meaning of "meaning"?) sorusunu irdelemekteydi. Popper, insanı insan yapan, adına “dil” dediğimiz çok yönlü ve karmaşık mekanizmanın niteliğini ve günlük yaşamdaki işlevliliğini, kendi bünyesindeki dilbilgisi, sesbilgisi, sözdizimi, anlamlılık (semantik) yapılarıyla, somut ve şeffaf matematik - fizik işlemleri gibi, bir yandan saat gibi tık tık çalışan düzenli bir sisteme, öte yandan, algılanması güç soyut ve bulanık kara bulutlara benzetiyordu. Başlığı “Dil, bir saat ve karabulutdur” şeklinde olan konferansını, “Tüm fizik ve matematikçiler dilbilimci olma özlemindedir. Her dilbilimci de fizikçi veya matematikçi olma özlemindedir” (!) sözüyle konuşmasını bitiriyordu.
23.02.2013
İnsanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahip olan ve zamanla değişik boyutlar kazanan müziğin, insanlar üzerine çok çeşitli tesirleri vardır. Bu tesirler hem menfî hem de müspet olabilmektedir. Müzik, halk arasındaki anlayışa göre ekseriyette bir eğlence vasıtası olarak görülmesine karşın, esasen duygu ve düşünceleri seslerle anlatma veya sesi düzenli ve estetik maksatlara uygun şekilde kullanma sanatıdır. J.J. Rousseau'ya göre müzik, sesleri kulağa hoş gelecek şekilde terkip etmektir. Müziğin sadece bir eğlence aracı olmadığının, insan ruhunun ve vicdanının derinliklerinden zihin ve düşünce dünyasına kadar uzanan bir iletişim yolu olduğunun anlaşılmasıyla, müziğin bu özelliğinden nasıl istifade edebiliriz düşüncesi, çok sayıda ilmî araştırmaya zemin teşkil etmiştir....
08.04.2012
Birinci Dünya Savaşı’nda, 1915 yılı Aralık ayı zemheri soğuğunda, yazlık giysilerle, Sarıkamış’ta dağ ardında mevzilendirilerek, Oltu’dan Allahüekber Dağları’na sürülen doksan bin asker, Ruslara bir kurşun bile sıkamadan, önce bitlenir, sonra da soğuktan donup ölür. Bunun üzerine Ruslar, karşılarında hiçbir askeri güç kalmadığından, Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Bayburt, Rize ve Sivas yakınlarını kolayca işgal ederler. Hem Ruslar, hem onların desteklediği Ermenilerin kıyım ve öldürmeleri nedeniyle, bu bölgelerde yaşayan tüm Türkler, evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalırlar. Bunlardan çoğu İç Anadolu Bölgesi’ne doğru göç ederek, ulaşabildikleri köylere geçici olarak yerleşirler.
26.03.2012
Türkçenin özleştirilmesi, geliştirilmesi ve zenginleştirilmesine çok büyük emeği geçen dilbilimci yazar Emin Özdemir'in "Anlatım Sanatı" kitabı Bilgi Yayınları'ndan Mart 2012'de çıktı. Anlatımda yaratıcı olamayan diyalogda başarılı olamayacağı gerçeği bilindiğinden kitabın herkes için yazıldığı daha başlığından anlaşılıyor. Kitap, Türkçeyi doğru, güzel ve etkili bir biçimde konuşmak, yazmak isteyen herkes ve öncelikle Türkçeyi kullanma yetilerini geliştirmek isteyen yerli yabancı tüm öğrenciler ve öğretmenler için önemli bir başvuru kaynağı olma amacını taşıyor.
21.03.2012
Anlatılır: İki komşu kadın, önce “davlaşmışlar” sonra da saç saça, baş başa kavga ederek birbirini dövüp giysilerini yırtmışlar. En çok dövülen o olmalı ki, akşam eve gelen kocasına olanı biteni, bire bin katıp, ağlayarak anlatmış. Onu döven kadın kesinlikle mahkemeye verilecek, hapislerde çürütülecek. Adam çaresiz. Sabah erkenden kalkıp komşu kadını mahkemeye vermek için Hacıbektaş’a gitmiş. Günün her saatinde, yarı sarhoş durumdayken bile “muska” yazan Ali Hoca`nın arzuhalci dükkanına varmış.
14.03.2012
Şiir Tanıtım Köşesi


Resim sanatçısı Özgür Yalım tarafından çizilmiş olan "Yaşamın Katli" isimli bu başyapıt resim severleri, insan doğasının karanlık yönleri üzerinde düşünmeye teşvik eder!
kosektas.net

Ateş ve Buz
Robert Frost

"Kimi der, dünya ateşle son bulacak
Kimi - buzdağına dönecek.
Arzuyu tattığım kadar,
Aklım ateşten yana olanlara kanar.
Ama iki kez son bulacaksa eğer,
Nefret hakkında yeterince bilgim var
Donarak batmak daha görkemli olacak,
Nefret ancak böyle son bulacak."

"Ateş ve Buz", XX. yüzyılın en ünlü Amerikan şairlerinden biri olan "Robert Frost"un bir şiiridir. 1920'de yayınlanan bu kısa ama etkileyici şiir arzu, nefret ve onlarla birlikte insanların yok oluş temalarını işliyor. "Robert Frost", son derece canlı ve özlü bir dil kullanarak dünyanın sonuna dair düşündürücü bir bakış açısı sunuyor.

Şiirin aslı dokuz dizeden oluşuyor, yani az kelimeyle çok şey söylüyor. İlk iki satırda "Robert Frost", "arzu" ve "nefret" kavramlarını dünyanın sonunun potansiyel nedenleri olarak düşünüyor. Ateşi, insanlığı yutabilecek tutkulu ve tüketen bir  istenç olan arzuyu temsil eden bir güç olarak sunuyor. Tersine, buzun insanlığı dondurup kontrol edebilecek soğuk ve yıkıcı bir duygu olan nefreti simgelediğini tasvir ediyor.

"Robert Frost", bu iki yıkıcı gücün potansiyel sonuçlarını tartışıyor. Ateşin yıkıcı gücünün hızlı ve hararetli bir yok oluşa yol açabileceğini, burada arzu yoğunluğunun teşvik görevi gördüğünü öne sürüyor. Öte yandan buzun kademeli ve amansız tahribatı, nefretin derin ve her şeyi tüketen doğasını temsil ediyor.

Son satırda "Robert Frost", gözlemlerini yansıtıyor ve hem ateşin hem de buzun dünyayı yok etme kapasitesine sahip olmasına rağmen, ateşle ilişkilendirilen arzunun daha tehlikeli olabileceğine ve muhtemelen yıkımın nedeni olabileceğine inandığını ifade ediyor.

Genel olarak, "Ateş ve Buz" insanlığın kendi kendini yok etme potansiyeline dair karanlık ve karamsar bir bakış açısı sergiliyor ve okuyucuları arzunun ve nefretin doğası ve bunların sonuçları hakkında düşünmeye bırakıyor.

"Ateş ve Buz" kısa ve açık bir dil kullanarak derin insani duyguları derinlemesine inceleyen, çok beğenilen bir şiir. "Robert Frost"un "arzu" ve "nefreti" temsil etmek için temel imgeleri ("ateş" ve "buz") kullanması şiire bir evrensellik duygusu getirerek okuyucuların kendi deneyimleriyle kişisel bağlantılar kurmasına olanak tanıyor.

Şiirin kısalığı da etkisini artırıyor. "Robert Frost", sadece dokuz satırda insanlığın potansiyel yıkımını özetliyor ve okuyucular üzerinde kalıcı bir izlenim bırakıyor. Şiirin özlü yapısı duygusal yoğunluğunu arttırıyor, çünkü her kelime anlam taşıyor ve genel temaya ve mesaja katkıda bulunuyor.

Üstelik ateş ve buzun yıkıcı güçleri arasındaki karşıtlık, okuyucuları arzu ve nefretle kendi deneyimleri üzerinde düşünmeye sevk ediyor. "Robert Frost"un bu duyguları keşfetmesi, kontrolsüz tutku ve kalıcı düşmanlığın tehlikelerine karşı bir uyarı görevi görüyor.

Dahası, "Robert Frost"un "Ama iki kez yok olacaksa eğer l Nefret hakkında yeterince bilgim var l Donarak batmak daha görkemli olacak l Nefret ancak böyle son bulacak" şeklindeki son cümlesinin muğlak doğası, daha derin bir yoruma davet ediyor. Bu, "Robert Frost"un hem arzunun hem de nefretin dünyayı yok etme potansiyeline sahip olduğunu düşündüğünü, ancak nefretin yıkıcı gücünü kabul edecek kadar iyi anladığını gösteriyor.

“Ateş ve Buz", az sözle çok şey anlatması, arzu ile nefretin derinlemesine araştırılması, okuyucuları insan doğasının karanlık yönleri üzerinde düşünmeye teşvik etmesi bakımından, güçlü ve düşündürücü bir şiir.

Kaynak: Literature English

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası