Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam185
Toplam Ziyaret742710
Refah ve Özgürlük

Yeterli beslenmeyi, barınmayı, nitelikli eğitimi imkânsız kılan, borç ve faturaları ödeyememe korkusuyla insanın aklını başından alan gelir adaletsizliği ve yoksulluğun, sağlığı, mutluluğu mahvettiğine dair araştırmaların sayısı giderek artıyor.

Yoksulluk beraberinde, artan hastalanma, sakat kalma ve erken ölüm riskini getirirken, kaliteli tedavilerden yararlanma şansını azaltıyor.

Yoksullukla birlikte eğitim düzeyi düşüyor, şiddet düzeyi yükseliyor.

Çocuklar için yoksulluğun uzun vadeli zihinsel sağlık etkileri daha da endişe verici.
Ailelerinin yoksulluk nedeniyle yaşadığı yoğun gerginlik ve travmaya maruz kalmaları, çocukların beyin gelişimini, hatta genlerini kalıcı olarak etkileyen zararlı stres hormonlarını tetikliyor.
Yalnızca fiziksel gelişimlerini değil, zekâ ve öğrenme kapasitelerini de sınırlandırıyor.
Çocuk gelişimine verdiği zarar o denli büyük ki, artık yoksulluğun erken dönem etkileri bir çocukluk hastalığı olarak tanımlanıyor.

Applied Research in Quality of Life’ dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, ekonomik ve siyasi özgürlükle mutluluk arasında güçlü bağlar var.

Araştırıcılar özgürlüğü, ‘seçme imkânı’, mutluluğu ise ‘yaşamın öznel keyfi’ olarak tanımlıyor ve şöyle diyorlar:
“Siyasi özgürlük arayışının nedenlerinden biri, özgürleşmenin daha fazla sayıda insanın mutluluğuna katkıda bulunacağı inancıdır. Bu inancın arkasındaki teori ise yaşamımızı istediğimiz biçimde yönlendirdiğimizde, daha doyurucu yaşamanın mümkün olmasıdır.”

Bu saptamalara katılmamak mümkün mü!

Mutluluk, ekonomik ve siyasi özgürlükten beslenir; sağlığımızın düzeyini belirler...

Yoksulluk yalnızca parasızlık değil, kişinin insan olarak kendi potansiyelini gerçekleştirme imkânına da sahip olmaması demektir.

Ve insanların büyük çoğunluğu, yeterli kaynaklara sahip olup özgür seçimler yapabildikleri sürece, kendi mutluluklarını tasarlama yeteneğine sahiptirler.

Dr. Şafak Nakajima

Ahmetli'de Akşam



Ahmetli'de Akşam - Tuval Üzerine Yağlıboya - 89x116 cm
Ola ki henüz satılmadı ise, ben talibim bu resime,
Ahmetli'de Akşam'ı severim, bedeli ne ise öderim!
Serginin bitmesine daha kaç gün var, nasıl beklerim ben o güne kadar,
Ahmetli'de Akşam'ı alacağım, evimin baş köşesine asacağım!

Ahmetli'de Akşam - Adnan Yalım - 2012


Ahmetli'de Akşam l Tuval Üzerine Yağlıboya l 116.1x88.9x12.7 cm

Ahmetli’de vakit akşam üzeri,
Ağaçların rengi bakır çalığı.
Bu ne hüner, ne üstün bir beceri,
Belli ki bu bir mahir ustalığı.

Doğal sadelik içeren, kendi tarzını karakterize eden resimler çizen Adnan Yalım'ın çizmiş olduğu resimlere bu bağlantı aracılığıyla ulaşabilirsiniz!
kosektas.net

“Boş tuvalin saflığını soyut ve somut objelerle doldurmak için yağlı boya kullanıyorum. Gerek çocukluğumda, gerek gençliğimde yaşadığım kimi anılarımı, resime yansıtarak paylaşmaya ve böylece köyüme olan vefa borcumu ödemeye çalışıyorum. Kimi zaman, gözlemlediğim doğa manzaralarını ön plana çıkararak, aynı ortamda yaşamış olan akranlarımı o büyülü alanlara taşıyacak resimler çiziyorum. Resimlerim seyredenleri, tek bir bakışla, zamanla yaşadıkları sevinçleri, attıkları kahkahaları, hissettikleri endişeleri, yeniden deneyimleyecekleri bir anın içine çektiklerinde mutlu oluyorum.

Köşektaş’a duyduğum özlem sonrası çizme fikri oluşan, “Ahmetli’de Akşam” adını verdiğim bu resim, bir zamanlar ortasında oturduğum, gitar çaldığım, şarkı söylediğim, kısaca Ahmetli’de geçirdiğim zamanın her anının bir manzarası. Kendi kuşağımdan olan herkes için bu resmi seyretmek, çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadıkları sevinci ve heyecanı, endişe ve kederi deneyimlemek için bir fırsat!" Adnan Yalım


 

Sosyal İzolasyon


Susan Sontag
Amerikalı deneme ve roman yazarı, insan hakları savunucusu

20. yüzyılın en etkili entelektüellerinden ve kültür eleştirmenlerinden olan Susan Sontag, sanat, kültür ve insan deneyimine dair keskin bakış açılarıyla tanınıyordu.

Belagat ve yalnızlık ilişkisine dair düşüncesi, dil anlayışının bireyin iç dünyasıyla olan bağlantısıyla alakalı olduğu yönündeydi.

Sontag, iyi konuşma, düşünceleri açık ve ikna edici bir şekilde ifade etme yeteneğinin, doğuştan gelen bir yeti olmadığına, izolasyonun bir sonucu olduğuna inanıyordu.

Toplumsal yaşamın egemen olduğu bir toplumda -ister ailelerde, ister gruplarda ya da toplumsal ortamlarda olsun- insanlar genellikle daha basit ifade biçimlerine başvuruyordu.

Sontag'a göre bir kimse ancak yalnız kaldığında ve kalabalıktan uzak olduğunda belagati geliştirebilirdi, çünkü bu izolasyon anlarında birey düşünceleriyle derinlemesine yüzleşebilir ve bunları açık bir şekilde ifade edebilirdi.

Sontag'ın dil hakkındaki fikirleri, kişisel kimlik, toplumsal yapılar ve insan durumunun kesişim noktalarını sıklıkla inceleyen daha geniş çalışmalarından şekillendi.

Birçok yazısında, fotografçılık, film ve edebiyat üzerine yazdığı çığır açıcı denemelerde olduğu gibi, izolasyonun yaratıcılık ve bireysellik üzerindeki etkisini araştırdı.

Sontag için belagat, statükoyu sorgulamaktan korkmayan gelişmiş, içe dönük bir zihnin işaretiydi. Bahsettiği "acı verici bireysellik", yalnız olmanın varoluşsal maliyetine işaret ediyordu, ancak aynı zamanda sağladığı yaratıcı özgürlüğe de.

Yalnızlık yoluyla, toplumsal beklentiler veya normlar tarafından şekillendirilmeyen, ancak bireyin kendi iç iletişiminden doğan daha otantik bir kendini ifade etme biçimi deneyimlenebilirdi.

Yalnızlık, sanat ve dil üzerine düşünceleri nesiller boyu düşünür ve sanatçıları etkilemeye devam etti.

Sontag'ın "kelimelerle düşünmenin" yalnızlıktan türemiş bir zihinsel izlenim olduğu iddiası, yaratıcılığın ve iletişimin doğasına dair önemli bir içgörü sunar.

Giderek daha fazla birbirine bağlı hale gelen, grup düşüncesinin ve kolektif deneyimlerin sıklıkla hakim olduğu bir dünyada, Sontag'ın fikirleri bize bireysel düşüncenin gücünü ve yalnızlığın dönüştürücü potansiyelini hatırlatıyor.

Çalışmaları, özellikle gürültü ve dikkat dağıtıcı uğraşlarla dolu bir dünyada, kendi seslerini duymaya çalışanlar için bugün de yankı bulmaya devam ediyor.


Kaynak: Classic Literature