İlkokulumuz (Celalettin Ölgün)

1945 yılında eğitim ve öğretime açılan ve 1980'li yıllarda yok edilen
Köşektaş Köyü İlkokulu ile Bahçesi
Fotograf: Kuddusi ŞEN
Dağdan inen taşına, süt damında aşına,
Kimseler söndüremez, yandı gönül aşkına.
Lütfullah ÇETİN
İLKOKULUMUZ

CELALETTİN ÖLGÜN
Ulusların, yurtların, devletlerin bir geçmişi olduğu gibi, küçük de olsa, köylerin, yapıların, bir tarlanın, hatta dikili bir ağacın bile bir özgeçmişi, bir tarihi vardır.
Köşektaş'ta bilinen İlkokul binası, 1928 yılında Kızılağıl Köyü ile ortak yapılan, ortak kullanılan, kerpiç duvarlı, toprak damlı binadır. Bu binanın yetersiz ve kullanımsız olması nedeniyle yeni bir bina yapma gereği ortaya çıkmıştı. 1945 yılında eğitim ve öğretime açılan, Körçeşme’nin altındaki, şimdi izleri bile bırakılmayan bu okul binası, yeni İlkokula taşınma nedeniyle, 15 Ekim 1980'de kapatılmıştı.
Bu bina; tamamen angarya – imece yöntemiyle yapılmıştı. Köylü, günlerce dağdan taş sökmüş, kağnılarla o taşları taşımış, Kızıltepe’den kağnılarla kireçtaşı toplanarak Üsülüğün Dere'de yakılmış ve kireç elde edilmişti. Tüm köylü, kendi işini, çiftini, ekinini, harmanını bırakıp günlerce, aylarca bu yapıyı bitirmek için çalışmıştı. Para gereken malzemeler için ev başına “salma salınmış”, salınan üç-beş lirayı verecek durumu olmayanlar çalışmaya gitmiş, çoluk çocukları perişan olmuştu. Ama bu okulda okuyan çocukları, torunları, yüksek öğrenim görmüş ve aydın insanlar olarak yetişmişlerdi.
Şimdi bu okul binası yok; yok edildi, yok ettirildi, yok edilmesine göz yumuldu. Hatta bahçe duvarlarındaki taşlar bile birer birer sökülüp götürüldü. Oysa her taşında minicik ellerimizin kanı vardı. Şimdi tüm bu olanlardan sonra, şu ağacı ben dikmiştim, şu köşede kocaman dut ağacı vardı, şurası Yaprakçı öğretmenin bahçesi, şuraya Ata öğretmen bize sallanguç kurmuştu, şurada Kâzım öğretmen ut çalardı, şurada Fethi öğretmenle Rüstem öğretmen tartışırdı, şurada Yahya eğitmen, değişmez birinci sınıflarında alfabesini söktürür, elden ele dolaşa, dolaşa çok sayfası olmayan Kıraat kitabından okuma parçaları okutur, cebinde hiç eksik olmayan bıçağıyla kalemlerimizi sivriltirdi. Şurada Bahri öğretmen duyulur, duyulmaz sesiyle ımıl ımıl ders anlatırdı. Şu derslikte, Hacı İbrahim öğretmen elişi çalışması yaptırırdı. Şurada Göğolan, Tilliz bize süt dağıtırdı diyebileceğimiz bir şey kalmadı. Bir yerde soykırım yapar gibi anılarımız silindi.
O okul binasını yok ettirmekle; o yılların muhtarı “Hacı Hasanın Oğlu” ile "Kör Duran"nın, onurlarını hiçe sayarak, Kızılağıl’dan kiremit çalmaları ve azalarının olağanüstü çabaları, yapımında ustalık yapan “Zavrak'ın, Tıstıs Zekere'nin, Mükür’ün, Şakir’in ve nicelerinin emekleri, çektikleri sıkıntıları, acıları da yok edildi. O bina, o yılların yokluğunun, yoksulluğunun bir anıtıydı. Çiftini, ekinini bırakıp dağdan taş söken, kağnılarla onları günlerce taşıyan, yapımında işçi olarak çalışan babalarımızın, analarımızın emekleri de yok şimdi. Kiremidi, kapı ve pencereleri için salınan salmayı ödemek için gurbete çıkan Yaylacı’nın, Sülü’nün, Gumbazın Ali’nin, Ayrancı’nın ve diğerlerinin gurbet acıları, sıkıntıları da silindi.
Tarihi, kitaplardan mı okumak zorundayız. Bu talana göz yuman muhtar, üyeleri, İlkokul Müdürü, öğretmenler ve duyarsız kalıp görmezlikten gelen herkes suçludur!
Celalettin Ölgün
Salma: Köylünün parasal ya da mal durumuna göre ayarlanmış vergi.
Salma salma: Belirlenen Salma ölçüsünü ilgililere bildirme
Sallanguç: Salıngaç
Yorumlar -
Yorum Yaz