Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam82
Toplam Ziyaret762241
Norman Rockwell

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, Norman Rockwell'in işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Üretken ve yetenekli bir illüstratör olan Norman Rockwell, 20. yüzyılın ortalarında Amerika'nın en popüler sanatçısıymış ve haftalık The Saturday Evening Post dergisi için üç yüzün üzerinde kapak resmi çizmiş. 

Tarzı abartılı bir gerçekçilik olan Rockwell’in resimleri, gerçek gibi görünen insanlar, sadece bir miktar karikatür içeriyor. Rockwell zamanla, Saturday Evening Post'un okuyucu kitlesinin ilgisini çeken hikayeler ve karakterler konusunda uzmanlaşmış: Beyaz, Orta Sınıf Amerika, Yaramaz Çocuklar, Vızıltılar ve At Kuyruklular, Yakışıklı Kocalar ve Pembe Yanaklı Eşler, Nazik ve Kibar Büyükler, Sevimli Köpekler ve daha niceleri,  kimi zaman belirli bir anın hemen öncesinde, kimi zaman da  hemen sonrasında yakalanmışlar Rockwell’in fırçasına.

Resime konu olan Ruby Bridges, 1954 yılında doğmuş; aynı yıl yüksek mahkeme, aldığı bir kararla, o yıllarda okullarda yapılan ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş. Ancak, Ruby Bridges anaokuluna başladığı yıllarda, birçok okul yüksek mahkemenin aldığı karara uymamış. Ruby'nin ebeveynleri, New Orleans'taki okullarda yapılan ayrımcılığa karşı çıkmışlar, fakat bunun bedelini çok ağır ödemişler: Babası işini kaybetmiş, çiftçilikle uğraşan büyükannesi ile büyükbabası topraklarından ayrılmak zorunda kalmış. 

Evli ve dört çocuk annesi olan bayan Bridges Hall, New Orleans'ta, demokratik değerleri; hoşgörüyü, saygıyı ve tüm farklılıkların uyum içinde yaşamalarını teşvik etmek amacıyla, “Ruby Bridges Vakfı”nı kurmuş. Barack Obama, okullarda ayrımcılığa karşı başlatılan mücadelenin 50. yıldönümünde, Norman Rockwell Müzesi’ni Ruby Bridges Hall ile birlikte gezmiş ve o tablonun önüne geldiklerinde: "Eğer siz olmasaydınız, ben bugün başkanlık koltuğunda oturmayabilirdim!” demiş.

Ruby'nin okula yürüyüşü, Amerika’daki iç savaşa kadar uzanan bir tarihin parçası olmuş. Abraham Lincoln'ün özgürlük bildirgesine ve ABD anayasasında köleliği kaldıran bir değişikliğin kabul edilmesine rağmen, Afrika kökenli Amerikalılar hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olamamışlar. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde ise, güney eyaletlerde yürürlükte olan "Jim Crow Yasaları", siyah tenlilerin kütüphaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve yüzme havuzları gibi herkese açık sosyal tesisleri beyaz tenlilerle paylaşmalarını engellemiş..

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, "The Saturday Evening Post" adlı haftalık bir derginin Internet sayfasından edinilmişlerdir! 

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Tüfek İcad Oldu - Hüseyin Seyfi

 

Şehirden dışarı çıkıyorum. Çıktığım yer bayır. Hemen aklıma, Muş türküsü geliyor, “burası Muş’tur yolu yokuştur, giden gelmiyor acep ne iştir”

Yürüyorum, eski bir yol üstündeyim. “Ah, diyorum kendi kendime, bu yol, bu sokaklar, bu kerpiç evler ne güzel düzenlenir turizme kazandırılırdı.” Her yer, çer çöp. Çevre temizliği ve bilinci ülkemiz insanının sorunu.

Vadinin kucağına, dağların doruğuna kurulmuş üç beş villamsı evler. Onlar da paranın keyfini çıkartmaya çalışan ülkemden insan manzaraları.

Kalenin, vadinin, karşı tepelerin bir iki resmini çektikten sonra çıktığım aynı sokaktan iniyorum.

Sobacıların önünden geçerken silindir şeklinde koca koca variller dikkatimi çekiyor. Hemen satıcıya onların ne olduğunu soruyorum. “Bunların içine un konur evlerde. Senin anlayacağın eskiden kullanılan un çuvallarının yerine geçiyor, fare giremiyor bunların içine” diyor. Ben de “desene tüfek icat oldu mertlik bozuldu, varil çuvallar icat oldu, fareler aç kaldı” diyerek varillerin resmini alıyorum.

Arkama baktığımda, hayretle, ayakta kalabilmiş eski bir yapı görüyorum. İki gündür görebildiğim tek eski tarihi yapı. Yukarıdan beri yürüyüp gelen bir beyefendiye, “merhaba” diyorum. Elimizi karşılıklı uzatıp tanışıyoruz. Eski yapıya baktığımı görünce,

“Burası eski bir han, Yıldız Han derler buna. Muş Belediye Başkanı sınıf arkadaşım, samimi görüşürüz. Kaç kez dedim kendine, şu hanı tamir ettirelim onaralım diye. Para yok dedi. Para yoksa bul bir zengin onart, bari bunu kurtaralım…Yahu kardeşim, neleri yok ettik bu memlekette. Bir zamanlar Aslan Kaplan Han’ı vardı. Han adını, önünde bulunan aslan kaplan heykellerinden almış.Yıktılar onu. Hanın yerini de önündeki camiye bahçe yaptılar. Güzelim aslan ve kaplan heykelleri yok oldu. Nereye kaldırdılar, nereye koydular bilen yok. Çengelli Kilisesi, Güllü Hamam hep tarihi değerleri olan yerlerdi. Onları da yıkarak taşlarıyla okul yaptılar. Bu memlekette hiç taş yoktu sanki.”

Bu sözlerin sahibi Fikret Vural’a bir bardak çay içmek için vaktinin olup olmadığını soruyorum. Fikret Abi, davetimi kabul ediyor ve çayhaneye yürüyoruz.

“Biraz önce mezun olduğum okulu ziyaret ettim. Şimdiki adı, Atatürk İlköğretim Okulu. Severim Atatürk’ü. Bizler, onun sevgisi ve onun yolundan büyüyerek bu günlere geldik. Atatürk, bu güzel ülke, bu güzel vatan için ne yapmadı ki? Ama bizler onun değerini bilemedik yolundan saptık. O kadar anlatacak şey var ki bu ülke için.”

Böyle bir adamı bulmuşken sohbete devam edilmez mi?

“Ben Ankara’dayım genellikle orada yaşıyorum.”

“Kaç yıllarında ayrıldınız Muş’tan.”

“Uzun uzun ayrıldım sayılmaz, bir ayağım Muş’ta. !958 yılında Ankara Ticari İlimler Akademi’sini bitirdim. Aynı yıl, sınavla Özel İdare, Yenişehir şubesine girdim. Hiç unutmam, göreve başladığım an, şef kolumdan tuttu, mesai arkadaşlarımla tanıştırırken, ‘size bir Kürt getirdim’ dedi. O an, neye uğradığımı şaşırdım ve Kürt olduğumu anladım. Oysa biz Muşlular kendimizi Kürt görmez , Kürtlüğü aşağılık ve hakaret olarak düşünürdük. O zamanlarda bize göre, köyden gelenler Kürt’tü. Biz onlara Kürt derdik. Ankara’da ben birden bire Kürt olup çıkmıştım. Ne bileyim, davranışlarımız da kendimiz de saftık. Evrak getirip götüren bayan memura elimiz dokunsa, ödümüz yarılır, yıldırım çarpmışa dönerdik, bir şey görmemiş, yaşamamıştık.”

“Sana bir anımı daha anlatayım hocam istersen, bir gün Ankara Belediye Otobüsünde bir arkadaşımla gidiyoruz. Arka sıralarda bir yerde oturmuşuz. Arkadaş bana Kürtçe kız arkadaşını anlatıyor. Güzelliğinden, aşkından, heyecanından bahsediyor. O sırada ön sıralardan biri, ‘ne konuşuyorsunuz be, Türkçe konuşsanıza ‘ diye bağırınca neye uğradığımızı şaşırıyoruz.”

“Peki, Fikret Abi son durumlar için ne düşünüyorsun?”

“Şu anda, Türkiyemizde etki tepki denilen şey işliyor. Bölünme meselesi çok tartışılır oldu. Bölünmeyi taban istemiyor. Öyle güçlü bir örgütlenme ve mekanizma yok. Halkın temiz duygularını bir yanda bölücüler, diğer yanda dinciler kullanıyor. Adam Kürtçe türkü söylemekten, Kürtçe türkü dinlemekten zevk alıyorsa, bırak dinlesin, bırak söylesin kardeşim. Bu halk, Zeki Müren, Sezen Aksu, Müzeyyen Senar, Bülent Ersoy müziğinden bir şey anlamıyor.”

“Bu sözlerinize Sezen Aksu ve diğerleri alınır sonra”

“Hayır hocam, ben onlara hakaret etmiyorum, kişiliklerine sözüm yok. Halkın vaziyetini anlatıyorum. Halk anlamaz onlardan hocam. Belki sen seversin o ayrı. Ben de sevebilirim. Ama halk kendi türküsünü söylemek istiyor.Bu ülkeyi kaşıyanlar var, karıştırmak isteyenler var. Bunların maşaları da her iki yandan uçlar. Ülke gittikçe gerilmeye zorlanıyor.”

Sohbete doyum olmuyor. Fikret Vural, eski emsalleriyle buluşmaya söz vermiş.Ayrılmak üzere ayağa kalkıyoruz.

“Arkadaşlarınızla eski çocukluk günlerinizi anarsınız” diyorum.

Hayır, öyle bildiğin gibi değil. Hepsi de Hicaza gitmişler, Hacı olmuşlar. Benim Hacı olamadığım için cehenneme gideceğime inanarak üzülüyorlar; vah vah, vıy vıy derler. Ben de onlara söyler ve gülüşür, şakalaşırız.”

Bir daha buluşmak umuduyla ayrılıyoruz. Telefonunu alıyorum yazacağım yazıda danışmak için.

“Sana güveniyorum hocam” diyor.

Hüseyin Seyfi


Yorumlar - Yorum Yaz
Teyyareler Köye İndi


Hüseyin Seyfi

Unutulmaya yüz tutmuş konuları, berrak bir dille yazıya yansıtarak, Internet ortamında manşetleştiren öğretmen Hüseyin Seyfi'ye çok teşekkür ederiz!
kosektas.net

Köyde kiremitli derme çatma üç binadan biri okul, biri sağlık- ebe evi, buna, köylü ‘ebe damı’ diyordu. Diğer kiremitli ev ise askerlik görevini yaparken gözlerini kaybeden Omar Emmi’ye devlet tarafından yaptırılmıştı. Bunlara bir de çinko kubbeli camiyi sayarsak biraz modern görünümlü dört bina. Bu modern görünümlü dört binadan dolayı köye iki uçak indiğine tanık olmuştuk.

Islak bir mart ayında dört kızdan sonra Doyduk Teyze’nin üçüz doğurduğu seneydi. Mahallede yedi sekiz yaşlarında birkaç çocuk bebekleri merak edip, Doyduk Teyze’nin evine bebekleri görmeye gitmiştik.

Bebeklere sevgi ile bakarken dışarda şiddetli bir gürültü işittik. Ara sıra köye gelen motorlu araçların gürültüsüne koşan biz çocuklar, bebekleri beşiklerinde bırakıp dışarı fırladık. Toprak evlerin tepeleri bir anda insanlarla dolmuştu. Gökyüzünde iki uçak alçaktan uçuyor köy üzerinde sanki şov yapıyordu.

İnsanlar uçaklara el sallıyor, şapkası olan yetişkin erkekler şapkalarını ellerine almışlar uçakları selamlıyorlardı. Bir iki kişi de bayrak gösteriyordu. Uçaklar gökyüzünde üç beş kilometre kadar uzaklaşıyor, tam ayrılacaklar sanıldığı anda geri dönüyorlar alçaktan köy üzerinde uçuyorlardı. Sonunda bu kadar kalabalığın merakını ve selamlayışını kıramadı uçaklar ve arka arkaya iki kuş gibi harman yerine indiler. O zamana kadar değil uçak, doğru dürüst makinalı araç bile görememiş çocuklar ve köylüler karşıya, harman yerine hücum ettiler. Uçaktan birer pilot inerek köylüleri, köylüler de onları karşıladı.

Çok geçmeden uçakların iniş nedenleri anlaşılmıştı. Köyü Hacıbektaş sanmışlar geçerken Hacıbektaş Veli Türbesini ziyaret etmek istemişlerdi. Ebe evinin iki bayrağı sağlık ocağı, caminin minaresiz kubbesi Hacıbektaş Veli Türbesi görüntüsü vermiş pilotlar köye inmişlerdi. Taşıt olarak sadece at arabalarının kullanıldığı bir zamanda, tüm köylü ilk ve son kez köye inen tayyare görmüşlerdi.

Hüseyin Seyfi


Gerçekte bu bahçe eteğinde çiçeği olan herkese açıktır. Çiçeği bu bahçeye dikmek için; çiçeğin sağlam, sağlıklı ve kaliteli olması, çiçeğin güzel kokması gerekmektedir.

Hem bir bütün olarak hepimizin, hem de ayrı ayrı her birimizin olan bu bahçeyi çiçeklerinizden mahrum bırakmayın! kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası