Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam56
Toplam Ziyaret762018
Norman Rockwell

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, Norman Rockwell'in işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Üretken ve yetenekli bir illüstratör olan Norman Rockwell, 20. yüzyılın ortalarında Amerika'nın en popüler sanatçısıymış ve haftalık The Saturday Evening Post dergisi için üç yüzün üzerinde kapak resmi çizmiş. 

Tarzı abartılı bir gerçekçilik olan Rockwell’in resimleri, gerçek gibi görünen insanlar, sadece bir miktar karikatür içeriyor. Rockwell zamanla, Saturday Evening Post'un okuyucu kitlesinin ilgisini çeken hikayeler ve karakterler konusunda uzmanlaşmış: Beyaz, Orta Sınıf Amerika, Yaramaz Çocuklar, Vızıltılar ve At Kuyruklular, Yakışıklı Kocalar ve Pembe Yanaklı Eşler, Nazik ve Kibar Büyükler, Sevimli Köpekler ve daha niceleri,  kimi zaman belirli bir anın hemen öncesinde, kimi zaman da  hemen sonrasında yakalanmışlar Rockwell’in fırçasına.

Resime konu olan Ruby Bridges, 1954 yılında doğmuş; aynı yıl yüksek mahkeme, aldığı bir kararla, o yıllarda okullarda yapılan ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş. Ancak, Ruby Bridges anaokuluna başladığı yıllarda, birçok okul yüksek mahkemenin aldığı karara uymamış. Ruby'nin ebeveynleri, New Orleans'taki okullarda yapılan ayrımcılığa karşı çıkmışlar, fakat bunun bedelini çok ağır ödemişler: Babası işini kaybetmiş, çiftçilikle uğraşan büyükannesi ile büyükbabası topraklarından ayrılmak zorunda kalmış. 

Evli ve dört çocuk annesi olan bayan Bridges Hall, New Orleans'ta, demokratik değerleri; hoşgörüyü, saygıyı ve tüm farklılıkların uyum içinde yaşamalarını teşvik etmek amacıyla, “Ruby Bridges Vakfı”nı kurmuş. Barack Obama, okullarda ayrımcılığa karşı başlatılan mücadelenin 50. yıldönümünde, Norman Rockwell Müzesi’ni Ruby Bridges Hall ile birlikte gezmiş ve o tablonun önüne geldiklerinde: "Eğer siz olmasaydınız, ben bugün başkanlık koltuğunda oturmayabilirdim!” demiş.

Ruby'nin okula yürüyüşü, Amerika’daki iç savaşa kadar uzanan bir tarihin parçası olmuş. Abraham Lincoln'ün özgürlük bildirgesine ve ABD anayasasında köleliği kaldıran bir değişikliğin kabul edilmesine rağmen, Afrika kökenli Amerikalılar hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olamamışlar. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde ise, güney eyaletlerde yürürlükte olan "Jim Crow Yasaları", siyah tenlilerin kütüphaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve yüzme havuzları gibi herkese açık sosyal tesisleri beyaz tenlilerle paylaşmalarını engellemiş..

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, "The Saturday Evening Post" adlı haftalık bir derginin Internet sayfasından edinilmişlerdir! 

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Avanos’a Bir Türkü Bir Öykü:


 AVANOS'A BİR TÜRKÜ BİR ÖYKÜ


 

         
  

Yusuf Seyfi

 

İbrahim Çöl



İbrahim Çöl, 1327 (1911) yılında Köşektaş Köyü’nde doğdu. Yaylacı lakabı ile anıldı. 1989 yılında Hac ziyaretinden önce Avanos’a gelerek Rukiye’yi buldu. Kendi deyimi ile Rukiye ile helalleştikten sonra Hacca babam Yusuf Seyfi ile birlikte gitti. Durumu babama orada anlattı. 2003 yılında köyünde, 92 yaşında öldü. 

Türkü Ahmet Uçar tarafından bana aktarıldı. Kendisine bu bakımdan çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. Olayın çok kısa özetini babam Yusuf Seyfi anlatarak benim bu araştırmayı yapmama neden olmuştur. Buradan ellerinden öpüyorum.



Hüseyin Seyfi


09. Nisan 2012 
1929 yılı kıtlık zamanı. Orta Anadolu’ya yıllardır neredeyse bir damla yağmur düşmez. Halk aç, perişan. Ortalık kasıp kavruluyor susuzluktan. Özellikle kırsal bölgelerde yaşayan insanlar yiyecek ekmek bulamıyorlar. Çok az bir una ot karıştırıp, kaynatarak onu yiyorlar. Kırlarda kazdıkları toprağın dibinden “çalık” denilen bir kök çıkartıp yiyorlar. Kızılcık kaynatıyorlar. Bulaşıcı hastalıklar alabildiğine yaygın. Bunların başında sıtma ve ince hastalık denen verem geliyor. Giysi diye bir şey yok. Üst, baş yırtık pırtık. İnsanların üstü, başı yamalı. Yamalıklar, aynı yere dikilip yamanıp bir daha giyiliyor, tekrar yırtılınca bir daha yamanıyor. Köylerden, özellikle erkekler yığın yığın göç ediyorlar. Eli, ayağı tutan erkekler geçici de olsa yerlerini, yurtlarını terk ediyorlar. Karın tokluğuna iş aramaya gidiyorlar.

O zamanlar Köşektaş, Avanos’a bağlı bir köy. Bu köyden Yaylacı lakabı ile bilinen İbrahim ÇÖL adında 18 yaşında bir delikanlı 1929 yılında karın tokluğuna bir iş bulmak için yola çıkar. Tıpkı diğer gurbetçiler gibi onunda düşüncesi Konya, Adana gibi uzak yerlerdir. Ayak yalın, yaya olarak başlar yürümeye. Sarılar üzeri Özkonak, Ziyaret Dağı, Köybağı’ndan inerek Kıran üstünden, Hacı Nuri Konağı’nın yanındaki sokaktan Avanos’a iner. Gün akşam olmuştur. Karnı aç, bedeni yorgundur. Aşağı yukarı kırk kilometrelik bir yol gelmiştir. Hava kararmadan bir aşağı, bir yukarı dolaşır durur tek başına. Bir han bulur, bir köşede kıvrılır yatar. Sabah erkenden uyanır. Bir fırın bulur, iki gün orada çalışır. Aşağı mahalleden biri, İbrahim’i alır evine götürür. Kendine çifte çırak tutar. İşte öykümüzde Türk filmi gibi buradan sonra başlar...

Adını sanını tespit edemediğim bu varlıklı kişinin çok güzel, ismi Rukiye olan bir kızı vardır. Rukiye nişanlıdır. Ancak nişanlısı işlediği bir cinayetten dolayı on sekiz yıla mahkum olmuştur. İbrahim sanat ruhludur, duyguludur, biraz da şairdir. Sesi yanıktır, çekicidir. Bu yüzden içi sevgi doludur. Çabuk sever. İbrahim yanında çalıştığı ağanın koyununa, kuzusuna bakar. Başka ağır işlerini görür. İşi bitip karnı doyunca da bir tepenin başına çıkar kendi yaktığı türkülerini söyler. Bu arada mahalledeki kadınlar, kızlar başına toplanır, onun güzel sesini dinler.

Aradan günler geçer. İbrahim, Rukiye’ye tutulur. Rukiye nişanlıdır. Üstelik nişanlısı mahpustur, hem de cinayetten. Ayrıca Rukiye, çalıştığı evin kızıdır. Ancak, gel sen gönüle haber anlat. Sevgi gelişir, büyür tek yanlı bir aşka dönüşür. Bu arada Rukiye’nin, Gülüzar isimli, zeytin gözlü, uzun boylu, uzunca parmakları olan komşu kızı vardır. Gülüzar’da, İbrahim’e tutkundur. Ama İbrahim, Gülüzar’a yüz vermez. Onun gönlünü Rukiye almıştır.

Günlerce, aylarca Rukiye’nin aşkından yanar tutuşur. Saf ve temiz bir duygudur bu. Öyle bir duygu ki, sabahlara kadar gözüne hiç uyku girmez. Görmediği zamanlar çılgına döner, kendini dağlara, kırlara atar. Kayalarda Rukiye’nin hayalini görür. Bir tıkırtı duysa Rukiye geliyor sanır. Rüzgarın esintisi Rukiye’nin fısıltısı gibidir. Sanki kulağına sesler gelir. Kah Köybağı’na, kah Ziyaret Dağı’na çıkar. İğde kokularını içine çeker. Ceviz yapraklarında Rukiye’nin tenine dokunur. Kerem ile Aslı örneği Rukiye ile birlikte olmak için neler vermek istemez ki... Rukiye, hafif sarışın, yüzü çilli, çakırca gözlüdür. Uzun boylu sayılır. Bembeyaz dişleri vardır. Gözleri güler, derin ve etkili bakışlıdır. Bu yüzden belki de İbrahim Çöl çabuk etki altına girmiş, çabuk yanıp tutuşmuştur. Açlığını da kıtlığını da unutmuştur İbrahim.

Kızılırmak kıvrıla kıvrıla akar. Doğudan gelir, batıya gider. Avanos ırmağın akış yönünün sağında kalır. Çoğu kayadan oyma evlerdir. İnsanlar kaya içlerinde yaşar çoğunlukla. Tepenin etrafındaki evler birbirine geçmelidir. Evin birinden diğerine alt tünellerden geçebilirsiniz. Ayrıca ırmak kenarından Kıran’a doğru sağa, sola ayrılan tüneller mevcuttur. Buralarda taş kemerli evler üst üste binmiştir. Roma ve Bizans döneminden kalma mağradan evler halen ev ve ahır olarak kullanılır. Evlerin yapılarına hiç dokunulmamıştır. Yukarıdan gelen su birikintileri açık tünellerden ırmağa aktığı için kayalarda nem söz konusu değildir. Bu yüzden yüzyıllardır ayakta kalabilmişlerdir.

Kızılırmak suyu berraktır. İbrahim sık sık iner ırmak kıyısına. El yıkar, yüz yıkar, kana kana içer, içinin ateşini söndürmeye çalışır. Ama ateş sönecek gibi değildir. Rukiye’yi kaçırmayı düşünür zaman zaman. Bu fikirden geri vazgeçer. Yanında çalıştığı ekmeğini yediği birinin üzülmesini istemez.  Günler böyle geçerken Rukiye’nin babası işin farkına varır. İbrahim’i çağırır ve kapıdan kovar. Bunun üstüne İbrahim Çöl, ölünceye kadar bu aşkı unutmaz ve türküler yakar;


Avanos dedikleri küçük kasaba
Gün inerken otururlar hesaba
Sana derim sana, sevdiğim güzel
Kavlimizi düşmanlara yazsana.

Elleri testili suya gidenler
Bahçeye koydum güllü fidanlar
Elleri kitaplı dua edenler
Bizim derde çare yok mu hocalar.

Haşarı da deli gönül haşarı
Ah ettikçe çakır gözler uçarı
Bir gecelik konuk olsam yaylana
Çağırınca gelir misin dağlara.
       
Irmak kenarında yayılan kızlar
Seyrana çıkmışlar gelinler kızlar
Muhannet mahpusun yolunu gözler
Bekleme be zalim mahpus yolunu
Takar terkime alır giderim.

Kara taşlar Avanos’un ziyneti
Düşmana uğrasın verem illeti
Bize derler Çöloğlu’nun milleti
Takar terkime alır giderim.



İbrahim Çöl, 1327 (1911) yılında Köşektaş Köyü’nde doğdu. Yaylacı lakabı ile anıldı. 1989 yılında Hac ziyaretinden önce Avanos’a gelerek Rukiye’yi buldu. Kendi deyimi ile Rukiye ile helalleştikten sonra Hacca babam Yusuf Seyfi ile birlikte gitti. Durumu babama orada anlattı. 2003 yılında köyünde 92 yaşında öldü.

Türkü Ahmet Uçar tarafından bana aktarıldı. Kendisine bu bakımdan teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. Olayın çok kısa özetini babam Yusuf Seyfi anlatarak benim bu araştırmayı yapmama neden olmuştur. Buradan ellerinden öpüyorum.                    

Hüseyin  SEYFİ ( ÖĞRETMEN), Yerel bir gazeteden alınmış bir makale. Gönderen: Hasan Yıldız...




Yorumlar - Yorum Yaz
Teyyareler Köye İndi


Hüseyin Seyfi

Unutulmaya yüz tutmuş konuları, berrak bir dille yazıya yansıtarak, Internet ortamında manşetleştiren öğretmen Hüseyin Seyfi'ye çok teşekkür ederiz!
kosektas.net

Köyde kiremitli derme çatma üç binadan biri okul, biri sağlık- ebe evi, buna, köylü ‘ebe damı’ diyordu. Diğer kiremitli ev ise askerlik görevini yaparken gözlerini kaybeden Omar Emmi’ye devlet tarafından yaptırılmıştı. Bunlara bir de çinko kubbeli camiyi sayarsak biraz modern görünümlü dört bina. Bu modern görünümlü dört binadan dolayı köye iki uçak indiğine tanık olmuştuk.

Islak bir mart ayında dört kızdan sonra Doyduk Teyze’nin üçüz doğurduğu seneydi. Mahallede yedi sekiz yaşlarında birkaç çocuk bebekleri merak edip, Doyduk Teyze’nin evine bebekleri görmeye gitmiştik.

Bebeklere sevgi ile bakarken dışarda şiddetli bir gürültü işittik. Ara sıra köye gelen motorlu araçların gürültüsüne koşan biz çocuklar, bebekleri beşiklerinde bırakıp dışarı fırladık. Toprak evlerin tepeleri bir anda insanlarla dolmuştu. Gökyüzünde iki uçak alçaktan uçuyor köy üzerinde sanki şov yapıyordu.

İnsanlar uçaklara el sallıyor, şapkası olan yetişkin erkekler şapkalarını ellerine almışlar uçakları selamlıyorlardı. Bir iki kişi de bayrak gösteriyordu. Uçaklar gökyüzünde üç beş kilometre kadar uzaklaşıyor, tam ayrılacaklar sanıldığı anda geri dönüyorlar alçaktan köy üzerinde uçuyorlardı. Sonunda bu kadar kalabalığın merakını ve selamlayışını kıramadı uçaklar ve arka arkaya iki kuş gibi harman yerine indiler. O zamana kadar değil uçak, doğru dürüst makinalı araç bile görememiş çocuklar ve köylüler karşıya, harman yerine hücum ettiler. Uçaktan birer pilot inerek köylüleri, köylüler de onları karşıladı.

Çok geçmeden uçakların iniş nedenleri anlaşılmıştı. Köyü Hacıbektaş sanmışlar geçerken Hacıbektaş Veli Türbesini ziyaret etmek istemişlerdi. Ebe evinin iki bayrağı sağlık ocağı, caminin minaresiz kubbesi Hacıbektaş Veli Türbesi görüntüsü vermiş pilotlar köye inmişlerdi. Taşıt olarak sadece at arabalarının kullanıldığı bir zamanda, tüm köylü ilk ve son kez köye inen tayyare görmüşlerdi.

Hüseyin Seyfi


Gerçekte bu bahçe eteğinde çiçeği olan herkese açıktır. Çiçeği bu bahçeye dikmek için; çiçeğin sağlam, sağlıklı ve kaliteli olması, çiçeğin güzel kokması gerekmektedir.

Hem bir bütün olarak hepimizin, hem de ayrı ayrı her birimizin olan bu bahçeyi çiçeklerinizden mahrum bırakmayın! kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası