Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam130
Toplam Ziyaret769466
Ruhande Tandoğan’a Veda



Bundan sonra ne olacağı yıldızlarda yazılıdır, ancak biz seni unutmayacağız, çünkü senin adın kalplerimizde yazılıdır!
kosektas.net

Ruhande Tandoğan'a Veda

Bugün, 3 Haziran 2025, yüreğimizi dağlayan acı bir haberle sarsıldık. Değerli teyzemiz, kıymetli bir öğretmen, bilge bir yol gösterici, merhametiyle kalplerimize dokunan Ruhande teyzemizi elim bir trafik kazasında kaybettik.

Hayatı boyunca, yalnızca öğrencilerine değil, çevresindeki herkese ışık olmuş bir insandı o. Sessizce iyilik yapan, kimseyi incitmeyen, her kelimesiyle öğreten, her bakışıyla huzur veren bir yürek.

Onun yokluğu, yalnızca bizim değil; ardında bıraktığı üç can kardeşimizin de yüreğinde tarifsiz bir boşluk açtı. Onlara sabır ve güç diliyoruz.

Ruhande teyzemiz, sen sadece bir teyze değil; bir anne, bir dost, bir öğretmen, bir rehberdin. Seni sonsuz özlem ve rahmetle anıyoruz.

Mekânın cennet, yolun ışık olsun!

Senin sevginle büyümüş herkes seni asla unutmayacak!

Atatürkçü Düşünce Derneği l Osnabrück l Almanya

KUTSAL VE EN YÜCE HAK

Dr. Şair Salim Çelebi


Köşektaşlı Dr. Şair Salim Çelebi'nin, "Kutsal ve En Yüce Hak" adlı bu şiiri, 1 Eylül 2010 tarihinde Mersin Yenice Belediyesince düzenlenen, 7. Barış ve Kültür Festivali kapsamında yapılan 5. ulusal şiir yarışmasında, "Jüri Özel Kitap Ödülü"ne layık görüldü. Şairimizi yürekten tebrik ediyor, başarılarının davamını bekliyoruz.
kosektas.net

Niye?
Niye ikide bir kabaran bu öfke?
Dil, din, ırk diye ayrılış niye
sizdendir, bizdendir; “fark” diye kayrılış niye?
Niye bu baskı
niye bu kin;
seni var eden
değil mi senin ötekin?
Ne sen seçtin özelliklerini doğarken
ne o ne de ben,
hayatın güzelliklerini bir kaşık suda boğarken
yıldız gibi kayıyor yaşam.
Savaş pusuda
silahlar piyasada
zulüm ve açlık yine yaşanan.

İnsan.
Zamanın törpülediği evrimin efendisi
uyan,
uyan ve gör gayri
ok ve yayla başlattığın
bombayla sürdürdüğün serüveni;
sömürün için asırlarca kullandın   
milliyeti ve dini
savaş sanatlarınla dolu
tarih filminin sahneleri...

İnsanım:
Barışa hasret
sevince sevdalı bir yanım
bir yanım
yarım.
Tepeden bakma
yuvarlak bir yüzden bakan
fırlak iki göz gibi,
kara saplı bir bıçak saplanır bağrıma:
Yarası krater
acısı ölümden de beter
yakıcı bir köz gibi.

İnsanız.
Çoluk çocuk, kadın, erkek;
kemik, et ve kanız:
Aynı çığlığı atarız doğuşta
doğaya “merhaba” derken;
aynı hüznü yaşarız yok oluşta
dünyaya veda ederken;
aynı heyecanı duyarız aşkta
başta kavak yelleri eserken.
Aynıdır akan kanımızın rengi;
uyan uykudan
ve gör artık şamar gibi yüzümüze çarpan
evrendeki ahengi.
Birlik olalım dirlik için
selam duralım kardeşçe yaşama
ve “dur” diye haykıralım
akacak kanla
alın terimizi çalmaya çalışana.

Ey yaşam, ey birlikte yaşam
doğadaki kutsal ve en yüce hak;
gün gelecek,
barış umutlarımız
suya kavuşan
buğday başakları gibi fışkıracak.




1 Yorum - Yorum Yaz
Sanatın İşlevi


Ahşap Yakma Resim
Gürsel Şeref
Sanat, şiddeti ortadan kaldırmalıdır, yalnız o yapabilir bunu!

Stefano d’Anna’nın, “Size öğretilen ve anlatılan dünyanın, anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği hâliyle insanın mayasında olan hisler değillerdir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla öğretilir,” diye betimlediği korku imparatorluğunun kollarında yabancılaşan insan(lık) tablosu Munc’un resmettiği ‘Çığlık’tan başka bir şey değildir…

Savaşla, yıkımla, yoksullukla, kan ve gözyaşıyla beslenen karanlık ‘Çığlık’ tablosunda insan(lık)ın umudu yine insan(lık)a ait devrimci sanatta ve isyandadır.

Çünkü yaratıcı sanat, savaş yıkıcılığına karşı duran; durmakla kalmayıp iyi, güzel ve doğrunun önünü açan bir dinamiktir. Tıpkı Ingeborg Bachmann’ın ifadesindeki üzere: “Bir gün gelecek, insanların siyah ama altın gibi parlayan gözleri olacak; onlar, güzelliği görecekler, pisliklerden arınmış ve tüm yüklerden kurtulmuş olacaklar, havalara yükselecekler, suların dibine inecekler, sıkıntılarını ve ellerinin nasır bağlamış olduğunu unutacaklar. Bir gün gelecek, insanlar özgür olacaklar, bütün insanlar özgür kalacaklar, kendi özgürlük kavramları karşısında da özgür olacaklar. Bu, daha büyük bir özgürlük olacak, ölçüsüz olacak, bütün bir yaşam boyunca sürecektir…”

Sözü edilen özgürlüğün yaratılmasında barış için savaşan devrimci sanatın rolü büyük olacaktır…

“Nasıl” mı? Gayet basit: Sanat, insan(lık)ı hakikâte ulaştırır. Onunla gerçekleri tanır, tanımlar ve tahayyül ederek, harekete geçeriz.

Onun görevi, kopya etmek değil, ifade ederek, yol açmaktır.

Michel Foucault kaygılarını, “Beni şaşırtan, toplumumuzda sanatın bireylere ya da hayata değil de yalnızca nesnelere ilişkin bir şey durumuna gelmesi,” diye dillendirirken; Louis Aragon da ekler: “Yeni sanat, aynı zamanda hem ağacı hem ormanı gösteren, onları neden gösterdiğini bilen, ‘sanat sanat içindir’den mümkün olduğunca uzak, insana yardımcı olmak, yaşam yolunu aydınlatmak tutkusu içinde olan, yaşam yolunun anlamını da hesaba katan ve bu yolculuğun öncülüğünü yapan kaçınılmaz, zorunlu bir yeni gerçekçiliktir”!

Evet devrimci sanat yalnızca kendisine verilenle değil, verilmiş olanın imgelemiyle de yaratır dünyasını. İmgelem yetisi, dolayısıyla soyutlama edimi olmadan, nitelikli bir geçmiş, bugün ve kendine özgü bir kültür yaratamaz devrimci sanat…

Ancak şu da unutulmamalı: Sanatçı, diğer insanların ne istediğini fark edip, bu talebi karşılamaya çalıştığı anda, sanatçı olmaktan çıkar. Sıkıcı veya eğlenceli bir esnaf, dürüst veya sahtekâr bir ticaret insanı olur…

Temel DEMİRER