Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam252
Toplam Ziyaret803321
Film Tanıtım Köşesi


KARA KAFA
(Schwarzkopf)

Yönetmen
Korhan Yurtsever

Oyuncular
Betül Aşçıoğlu l Savaş Yurttaş l Cüneyt Kaymak l Özlem Güler l Macit Flordun l Gülsen Tuncer l Ercan Demirel l Bülent Oran l
Wolfgang Esch l Bahri Ateş

Türk yönetmen Korhan Yurtsever tarafından 1980 yılında tamamlanan Kara Kafa (Almanca: Schwarzkopf), Türk işçilerinin Almanya'ya göçünü konu ediniyor; yalnızlık, siyasi direniş, sendikal örgütlenme ve feminist hareketin hikâyesini anlatıyor. Film, 1980 yılında gösterime sunulduğunda, Türkiye'deki sansür kurulu tarafından "dost ülke Almanya'nın onuruna hakaret ediyor" gerekçesiyle yasaklanır. Yönetmen Korhan Yurtsever, filmin yasaklanmasından hemen sonra Almanya'ya sürgüne gider.

Filmin Konusu: Almanya’da bir metal işletmesinde çalışan Cafer, daha iyi bir yaşam sürme umuduyla, eşi Hacer ile çocuklarını Almanya'ya götürür. Hamile eşi Hacer, bir iş bulur ve çalışmaya başlar, ancak hemen ardından doğum yapar. İşte bundan sonra, hem aile içinde hem de aile dışında sorunlar başlar. Hacer de, Cafer de çalıştığı için, yeni doğan çocuklarının bakımı sorun olur. Çocuğun bakımını sağlamak için, oğul ve kızlarını, Türkiye’ye gönderiyoruz gerekçesiyle, okuldan alırlar, eve kapatırlar. Oğulları genellikle yalnızdır, zamanının büyük bir bölümünü kentte yalnız dolaşarak geçirir. Kızları, yeni doğan kardeşine bakmak için evde kalmak zorunda kalır. Cafer için önemli olan, çocuklarının eğitimi değil, çocuk parasının ödenmesidir.

Çok bir zaman geçmeden Cafer işsiz kalır, zamanın büyük bölümünü kahvehanelerde kumar oynayarak geçirir. Hacer, hem çalışır hem de dernek, sendika çalışmalarında, kadın örgütlerinde aktif rol alır. Hacer ayrıca, çevresinin de etkisiyle, fiziksel ve zihinsel bir dönüşüm geçirir.

Filmin asıl negatifleri 2022 yılında şaşırtıcı bir şekilde yeniden keşfedilip restore edilir. Bu sayede bu tarihi belgeyi sinemaseverlere sunma olanağı doğar.

Kara Kafa (Schwarzkopf) l 1979 l 82 dakika.

Filmi izlemek için buraya tıklayın.

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Allahım Döndür Beni - Leyla Uçar Bayazıt

Allahım Döndür Beni!
Leyla Uçar Bayazıt

Hayatı, hiçbir şeyi ertelemeden, dolu dolu yaşayın!

Tarih 09.02.2007. Yer Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Koroner Yoğun Bakım I. Ünite. Saat 13:35. Hani yeniden canlandırılan insanlar hep “öbür taraf”dan bahsederler ya? Ben “öbür taraf”ı görmedim çok şükür. Ama Allah ile baş başa kaldığımı işte orada hissettim. Hayatı hiçbir şeyi ertelemeden dolu dolu yaşamak gerektiğini ve yarının garantisi olmadığını gördüm. Hiç kimsenin hiçbir şeyi ertelemeden sağlıklı ve mutlu yaşaması dileğiyle… Allahım Döndür Beni!


Bir kaç yıl önce geçirmiş olduğu bir rahatsızlık sonrası kaleme aldığı bu güzel öyküyü bizimle paylaşmış olmasından dolayı Leyla Bayazıt'a çok teşekkür ediyor, çok sevdiği biricik kızıyla birlikte sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdürmesini diliyoruz!

kosektas.net


Kızım daha 11 yaşında,
Çok küçük bana çok ihtiyacı var Allah’ım, döndür beni derken,
Hemşire Canan Hanım pijamamı keserek beni soymaya çalışıyordu.
Birisinin kıyafetlerinin kesilerek çıkartılması hep içimi acıtmıştır.
Ben biliyordum ki; artık sonun geldiğine eminlerdi.
Uzaktan derinlerden bir ses ARRESSTT! ARRESSTT! diye bağırıyordu.
“Son” buydu herhalde...
Her şey bitmiş miydi, geride mi kalmıştı,
Üstelik ben kızımı da mı geride bırakacaktım.
Ama O daha o kadar küçüktü ki,
Bana o kadar bağımlı ve ihtiyacı vardı ki,
Her şey, herkes bir yana ama ben, onu nasıl gönül rahatlığıyla bırakabilirdim.
Annem, babam, eşim, kardeşlerim herkes bir yana
Ama ben kızımı nasıl bırakıp gönül rızasıyla gidebilirdim.
Benim yapabileceğim hiçbir şey olmadığının farkına varmıştım.
Etrafımdakiler benim için bir şey yapacaklar mıydı ya da yapıyorlar mıydı hiç farkında değildim
Ama bir şeyin çok iyi farkındaydım.
“Son”um gelmişti.
Ama böyle bir “Son” olmamalıydı.
Ben daha çok gençtim.
Doktorlar nasıl da şaşırmışlardı 39 yaşında enfarktüs.
Aslında ben de ilk başta kendime hiç konduramamıştım.
Hani böyle şeyler benim başıma gelmezdi,
Hani böyle şeyler benim tanıdıklarımın başına gelmezdi,
Hani böyle şeyleri başka insanlar yaşardı.
İşte şimdi ben bu “hani”lerin ortasında kalmıştım.
Hani ben kızıma kardeş doğuracaktım.
Allah’ım şükürler olsun ki kardeş vermemiştin,
Şimdi ben 11 yaşındakini bırakıp gitmeye dayanamıyorum,
Ya 2 yaşında bir tane daha olsaydı onu nasıl bırakacaktım.
Allah’ım beni duyuyorsun biliyorum...
Kızım için beni döndür n’olur!
Bütün her şey ne kadar da boşunaymış.
İşte ben tek başınayım,
Yalnızım,
Allah’ım seninle benden başka kimse yok.
Evim olsaydı ne olacaktı,
Arabam olmasaydı ne olacaktı
Malım mülküm olsaydı neye yarardı işte üstümdeki pijamalarım bile kesilerek çıkarılmıştı
Ve ben senin karşına tek başına, yalnız, hiçbir şeysiz ve hiç kimsesiz, doğduğum gibi geliyordum.
Üstelik minik kuşumu bırakıp geliyordum.
Allah’ım “son” bu olmamalıydı.
Ben değil,
Kızım bunu hak etmiyor.
O, genç kız olduğunda yanında olmalıydım,
Üniversiteden mezun olduğunu görmeliydim,
O’nu gelinliğiyle hayal ettim,
Kucağına bebeğini ilk aldığı anı hayal ettim,
Bunların hiç birisini görmeyecektim ben,
Ben bunları görmeyi hak etmemiş miydim?
Kızım bu kadar özel anları hep annesiz mi yaşayacaktı…
O ne kadar hassas, ne kadar duygusal bir çocuktu,
Şimdi biran cenazem;
Cami avlusu,
Mezarlık,
Hepsi sırayla canlandı gözümde.
Annesinin ölümünü kavrayamamışken daha,
Acıyarak,
Bütün gözler camide onun üstünde.
Tabutuma dokunsa mı uzaklaşsa mı kararsız,
Gözünden dökülen inci taneleri şimdiden yüreğime damladı sanki
Onun bu minicik yüreği bu yaşında bu acıyı nasıl kaldıracaktı?
Babası güçlü görünmeye çalışıyordu,
Babası, hayat arkadaşının kaybını bir yana bırakmış,
Kızını nasıl avutacağının çaresizliğini yaşıyor,
Ama çaresiz.
Ne yapsa onu avutamayacaktı, teselli edemeyecekti,
Bundan büyük çaresizlik olur muydu?

Annemi ve Babamı cenazemde görür gibi oluyorum,
Sanki duyuyorum,
Annemin sesi,
“Allah’ım sıra bendeydi”,
Acı ve isyanla karışık sesini duyar gibi oluyorum
“Ben dururken neden o...”
Artık yaşlı bedenlerini bacakları taşıyamıyordu.
Komşularımın, arkadaşlarımın, tanıdık tanımadık herkesin “yazık olmuş daha çok gençti” dediğini duyar gibi oluyorum.
Mezarlıkta kızımı hayal bile etmek istemiyorum.
O ana kadar sanki yeniden annesi kalkacakmış gibi taa derinlerde bir yerde imkansız bir umut vardı, Ama artık o da sona ermişti,
Ve sözün bittiği yer burasıydı,
Kopma noktası burasıydı.
Annesinin yokluğuna nasıl alışacaktı?
Kızımı kim, nasıl teselli edecekti?
Hiç kimse.
Allah’ım n’olur onu bırakamam daha çok küçük,
Döndür beni.
Döndür Allah’ım.
Duydun beni.
Çok şükür.


09.02.2007 Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Koroner Yoğun Bakım 1.Ünite saat 13:35 hani yeniden canlandırılan insanlar hep “öbür taraf”dan bahsederler ya, ben “öbür taraf”ı görmedim çok şükür. Ama Allah ile baş başa kaldığımı işte orada hissettim. Hayatı hiçbir şeyi ertelemeden dolu dolu yaşamak gerektiğini ve yarının garantisi olmadığını gördüm. Hiç kimsenin hiçbir şeyi ertelemeden sağlıklı ve mutlu yaşaması dileğiyle…

Leyla Bayazıt

01.07.2008

Ekleme Tarihi 2011-04-08


 


Yorumlar - Yorum Yaz
Kitap Tanıtım Köşesi


İsyanın ve Felsefenin Diyalektiği
Merdan Yanardağ

Türkiye’nin önde gelen nitelikli gazetecilerinden Merdan Yanardağ yine şaşırtıcı bir yapıtla karşımızda. Gazeteciliğinin yanı sıra akademik çalışmaları, siyasal ve entelektüel kimliğiyle de tanıdığımız Yanardağ, mesleği nedeniyle olsa gerek, ağır kitapları bile temposu yüksek ve akıcı bir dille kaleme alıyor. Ufuk açıcı eserler üretiyor. Elinizdeki kitap bunun en iyi örneklerinden biri.
 
Siyaset bilimi ve sosyoloji doktoru da olan Yanardağ’ın, gazetecilik deneyiminden süzüp getirdiği ve akademik çalışmaları sırasında kaleme aldığı –ilk kez yayımlanan metinlerden oluşan– İsyanın ve Felsefenin Diyalektiği kitabı, entelektüel ve bilimsel derinliğiyle “parlak bir eser” diye nitelendirilmeyi fazlasıyla hak ediyor.
 
Yanardağ bu çalışmasında, Türkiye solundaki “Türk olmaktan utanma” kompleksinden İran Devrimi’nden çıkarılacak derslere, sosyalist hareket ile Kemalizm ilişkisinden aydınlanma ve modernite tartışmalarına, Oryantalizmin güncelliğinden “aydın” kavramı bağlamında Mannheim ve Gramsci’ye, Althusser’in Marksizme bakışından Foucault’ya, iktidar-rıza denkleminden Gadamer ve Derrida’ya, Türkiye’de cumhuriyetçi solun kimlik sorunundan Antonio Negri’nin teoriyi yeniden kurma girişimine kadar uzanan geniş bir alanda inceleme ve çözümlemeler yapıyor.
 
Kitap, bilgilendirici özelliğinin yanında, entelektüel ve siyasal ortamda yaşanan liberal ve postmodern zihin kirliliğine karşı teorik bir müdahale eseri olarak da okunabilir.
Hem bu kadar ünlü, hatta “popüler” bir gazeteci olup hem de böyle bir kitap yazmak herkesin harcı değil. Okuyacak ve şaşıracaksınız.

İsyanın ve Felsefenin Diyalektiği

Merdan Yanardağ

ISBN: 9786254184611