
| Aktif Ziyaretçi | 1 |
| Bugün Toplam | 123 |
| Toplam Ziyaret | 803478 |

Türk yönetmen Korhan Yurtsever tarafından 1980 yılında tamamlanan Kara Kafa (Almanca: Schwarzkopf), Türk işçilerinin Almanya'ya göçünü konu ediniyor; yalnızlık, siyasi direniş, sendikal örgütlenme ve feminist hareketin hikâyesini anlatıyor. Film, 1980 yılında gösterime sunulduğunda, Türkiye'deki sansür kurulu tarafından "dost ülke Almanya'nın onuruna hakaret ediyor" gerekçesiyle yasaklanır. Yönetmen Korhan Yurtsever, filmin yasaklanmasından hemen sonra Almanya'ya sürgüne gider.
Filmin Konusu: Almanya’da bir metal işletmesinde çalışan Cafer, daha iyi bir yaşam sürme umuduyla, eşi Hacer ile çocuklarını Almanya'ya götürür. Hamile eşi Hacer, bir iş bulur ve çalışmaya başlar, ancak hemen ardından doğum yapar. İşte bundan sonra, hem aile içinde hem de aile dışında sorunlar başlar. Hacer de, Cafer de çalıştığı için, yeni doğan çocuklarının bakımı sorun olur. Çocuğun bakımını sağlamak için, oğul ve kızlarını, Türkiye’ye gönderiyoruz gerekçesiyle, okuldan alırlar, eve kapatırlar. Oğulları genellikle yalnızdır, zamanının büyük bir bölümünü kentte yalnız dolaşarak geçirir. Kızları, yeni doğan kardeşine bakmak için evde kalmak zorunda kalır. Cafer için önemli olan, çocuklarının eğitimi değil, çocuk parasının ödenmesidir.
Çok bir zaman geçmeden Cafer işsiz kalır, zamanın büyük bölümünü kahvehanelerde kumar oynayarak geçirir. Hacer, hem çalışır hem de dernek, sendika çalışmalarında, kadın örgütlerinde aktif rol alır. Hacer ayrıca, çevresinin de etkisiyle, fiziksel ve zihinsel bir dönüşüm geçirir.
Filmin asıl negatifleri 2022 yılında şaşırtıcı bir şekilde yeniden keşfedilip restore edilir. Bu sayede bu tarihi belgeyi sinemaseverlere sunma olanağı doğar.
Kara Kafa (Schwarzkopf) l 1979 l 82 dakika. 
Ferihan Hanımla ilk karşılaştığımız günü hatırlayamıyorum. Hatırlayamam; çünkü o da her gün muayene ettiğim onlarca hastadan biriydi. Fakat Ferihan Hanım, ilk kez 1986 yılında, hastalanan annesini muayene etmem için evlerine davet edildiğimde tanıştığımızı söylüyor.
Öğretmen ve doktorum; edebiyat tarihçisi değilim. Edebiyat Tarihçisi olmak gibi bir niyetim de yok. Ama edebiyatçılarımızın o ilginç yaşantılarından seçilen hoş kesitler herkesçe okunmalı. Yazılanların bir kısmına zaten internetten erişebilmek mümkün, fakat bazıları ilk kez KÖŞEKTAŞ KÖYÜ BİLGİSUNUM SAYFASINDA yayınlanacak. Bu nedenle okuyacaklarınız ve köyümüz bilgi sunum sayfası, gelecekte, edebiyat tarihçileri için bir kaynak olarak gösterilebilir.
Birkaç ay süren birkaç sürgün dönemini saymazsak, tam 27 yıl hekimlik yaptım Dikilide. Dile kolay, bir insan ömrünün üçte biri! İlk geldiğim 1983 yılında nüfusu 8000 iken, bugünkü nüfusu 18000. (Yaz nüfusu ise 200.000 den fazla.) Biz yaşlandık, Dikili büyüdü. Biz yaşlanmaya Dikili de büyümeye devam edecek.
Emekli Öğretmen Ferihan Hanım ve eşi Emekli Albay Hamit Arcan, Dikilinin Cumhuriyet Mahallesinde mütevazı bir evde otururlardı. Dubleks binanın iki girişi olmasına rağmen, balkona bitişik olan kapı daha çok kullanılırdı. Nasıl kullanılmasın, diğer kapının önünde, bazen üstü naylonla örtülü bazen de görülebilen, sökülmüş motosiklet parçaları vardı ve geçişi engelliyordu.
Hamit Albay, ikinci dünya savaşında kullanılmış olan,1937 model Rus malı motosikleti, 1948 yılında satın almış, yıllarca kullanmış ve Dikiliye de 1976 yılında sepetli bu motosikletle gelmişti. Yıllar sonra, motosikletin tüm parçalarını sökmüş, çürüyen veya yeterince görev yapmayan parçalarını değiştirmek istiyordu. Tek bir ideali vardı: Motosikleti onarıp çalışır duruma getirdikten sonra, üzerine atlayarak İstanbul’a gitmek ve sergilemesi için Rahmi Koça teslim etmek. Edemedi, 2012 yılında 87 yaşında vefat etti Hamit Albay.
İlginç bir insandı: Otoriter, yufka yürekli, yardımsever…
22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 Talat Aydemir ayaklanmalarının öncüleri arasında yer alan ve daha sonra idam edilecek olan Binbaşı Fethi Gürcan’ı, yargılanması için uçağıyla Ankara’ya götürdüğünü acı çekerek anlatırdı.
Her subay gibi doğuda da görev yapmıştı: Erzurum Kandillide. “Ben, bir ilkim,” derdi Hamit Albay. “ Kandilli ’de görev yaparken, genelkurmaydan misafirler geldiğinde, tayyaremle Şıh Gölüne balık tutmaya giderdim. Anason spor balıksız olmuyor doktor…”
| |
