Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam67
Toplam Ziyaret762029
Norman Rockwell

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, Norman Rockwell'in işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Üretken ve yetenekli bir illüstratör olan Norman Rockwell, 20. yüzyılın ortalarında Amerika'nın en popüler sanatçısıymış ve haftalık The Saturday Evening Post dergisi için üç yüzün üzerinde kapak resmi çizmiş. 

Tarzı abartılı bir gerçekçilik olan Rockwell’in resimleri, gerçek gibi görünen insanlar, sadece bir miktar karikatür içeriyor. Rockwell zamanla, Saturday Evening Post'un okuyucu kitlesinin ilgisini çeken hikayeler ve karakterler konusunda uzmanlaşmış: Beyaz, Orta Sınıf Amerika, Yaramaz Çocuklar, Vızıltılar ve At Kuyruklular, Yakışıklı Kocalar ve Pembe Yanaklı Eşler, Nazik ve Kibar Büyükler, Sevimli Köpekler ve daha niceleri,  kimi zaman belirli bir anın hemen öncesinde, kimi zaman da  hemen sonrasında yakalanmışlar Rockwell’in fırçasına.

Resime konu olan Ruby Bridges, 1954 yılında doğmuş; aynı yıl yüksek mahkeme, aldığı bir kararla, o yıllarda okullarda yapılan ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş. Ancak, Ruby Bridges anaokuluna başladığı yıllarda, birçok okul yüksek mahkemenin aldığı karara uymamış. Ruby'nin ebeveynleri, New Orleans'taki okullarda yapılan ayrımcılığa karşı çıkmışlar, fakat bunun bedelini çok ağır ödemişler: Babası işini kaybetmiş, çiftçilikle uğraşan büyükannesi ile büyükbabası topraklarından ayrılmak zorunda kalmış. 

Evli ve dört çocuk annesi olan bayan Bridges Hall, New Orleans'ta, demokratik değerleri; hoşgörüyü, saygıyı ve tüm farklılıkların uyum içinde yaşamalarını teşvik etmek amacıyla, “Ruby Bridges Vakfı”nı kurmuş. Barack Obama, okullarda ayrımcılığa karşı başlatılan mücadelenin 50. yıldönümünde, Norman Rockwell Müzesi’ni Ruby Bridges Hall ile birlikte gezmiş ve o tablonun önüne geldiklerinde: "Eğer siz olmasaydınız, ben bugün başkanlık koltuğunda oturmayabilirdim!” demiş.

Ruby'nin okula yürüyüşü, Amerika’daki iç savaşa kadar uzanan bir tarihin parçası olmuş. Abraham Lincoln'ün özgürlük bildirgesine ve ABD anayasasında köleliği kaldıran bir değişikliğin kabul edilmesine rağmen, Afrika kökenli Amerikalılar hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olamamışlar. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde ise, güney eyaletlerde yürürlükte olan "Jim Crow Yasaları", siyah tenlilerin kütüphaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve yüzme havuzları gibi herkese açık sosyal tesisleri beyaz tenlilerle paylaşmalarını engellemiş..

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, "The Saturday Evening Post" adlı haftalık bir derginin Internet sayfasından edinilmişlerdir! 

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Söyleşi - Hüseyin Seyfi


 Şairlerimiz, yazarlarımız ve öğretmenlerimizle biz farklıyız;
çünkü biz Köşektaşlıyız!

Eğitimci, yazar, araştırmacı, çevirmen Mehmet Dündar Avanos’ta yaşıyor. Bitişik komşum. İlk kitabı, Ankara okul kitaplıkları üstüne bir araştırma. Doksanına merdiven dayamış biri olarak, gençlere taş çıkartırcasına halen harıl harıl çalışıyor. Son çalışması, baskıya hazır, Aydınlar Üzerine. Üzerinde çalıştığı, ilkokul öğrencilerinin söz varlığı.

O yılların zor şartları altında nasıl okudu, nasıl öğretmen oldu, ben sordum O yanıtladı. Mehmet DÜNDAR

, “Köylüm Mustafa Özdoğan’ın asker arkadaşının, Hasan Hüseyin Konak’ın evinde kaldım, onlarla yedim, onlarla yatıp kalktım. Parasız pulsuz sadece bir selam ve bir hatıra. Aile ile birlikte kaldığım ev, Bayram Tepesi’nde bir tafana idi. Senin anlayacağın kayadan mağara.”

Hüseyin Seyfi“Bu kadar birikim ve tecrübeye soracak soru ve verilecek cevap bu sayfalara sığmaz ama kısaca isteseniz doğum tarihinden başlayalım.”

Mehmet Dündar, “Babam Ali Osman, askerliğini geç yapsın diye, bir yıl sonra 1927 olarak yazdırmış. Temmuz ayında, arpalar biçilirken doğmuşum.”

Hüseyin Seyfi, “Köyde, o zamanlar üç yıllık bir ilkokul olduğunu biliyorum. Üç yıldan sonra nasıl ve nerelerde okudunuz?”

Mehmet Dündar, “ Yedi yaşımda, 1934 yılında köyümde ilkokula başladım. Söylediğiniz gibi çoğu köy okulları üç yıl. Olanakları olan çocuklar kentlerde tahsillerine devam ediyorlar. Okuma fırsatı olmayanlar köyde kalıyor. 4. Sınıfa Avanos’ta başladım. Bildiğiniz gibi, köyüm Köşektaş’la Avanos arası aşağı yukarı kırk kilometre. O zamanki İlçemiz Avanos’a gidiş gelişlerimiz eşekle veya yaya olur, 6 saat sürerdi. Köşektaş, Sarılar, Özkonak - Genezin, Ziyaret Dağı ve Avanos. Han parası vermemek için Özkonak’ta taş ocaklarında yatar, sabah erkenden kalkıp Avanos’a ulaşırdık. Eşeklerin üstünde getirdiğimiz çul çaput yatağımız olurdu.”

Hüseyin Seyfi, “Hangi yıl idi, hatırlayabiliyor musunuz?”

Mehmet Dündar, “Avanos’ta okula başladığım yıl, 1938. O yıl radyodan haberini almıştık Atatürk’ün ölümünü. Öğleye doğru radyo açıklamıştı.”

Hüseyin Seyfi, “Avanos’ta nasıl okudunuz o yaşta, kimde kaldınız?”

Mehmet Dündar, “Köylüm Mustafa Özdoğan’ın asker arkadaşının, Hasan Hüseyin Konak’ın evinde kaldım, onlarla yedim, onlarla yatıp kalktım. Parasız pulsuz sadece bir selam ve bir hatıra. Aile ile birlikte kaldığım ev, Bayram Tepesi’nde bir tafana idi. Senin anlayacağın kayadan mağara.”

Hüseyin Seyfi, “Küçük yaşta, anadan babadan ayrı. Hiç özlem duymadınız mı?”

Mehmet Dündar, “Duymaz olur muyum?  En çok da,  iki üç yaşında Leyla  kardeşimi özlemiştim. Hasretinden yanıp tutuşuyordum, daha ilk günlerden itibaren hasret burnumda tütüyordu. Bir gün ev sahibimle çanakçıların birlikte köylere çanak satmaya gideceklerini hissettim sanki. Sorduğumda, “doğru” dedi, Evinde kaldığım Hasan Hüseyin Amca. Ve çanakçı gurubunun içine karıştım. Yürüyerek vardık köye. Anam beni karşısında görünce neye uğradığını şaşırdı ve bana çok sert tepki göstererek kızdı. Benim okuldan kaçtığımı sanmış. Kadıncağız korkmakta haklıydı. Çünkü beni okula gönderen anamdı. Tarla takım paylaşılınca, o kadar kardeşin içinde bana bir şeyin kalmayacağını düşünmüş ve okumamı istemiş.”

Hüseyin Seyfi, “Sonra?”

Mehmet Dündar, “Sonrası okuluma döndüm tabi. 4 ve 5’i Avanos’ta bitirdim. Avanos’ta Ortaokul yoktu. Bu nedenle Ortaokula Kırşehir’de başladım.”

Hüseyin Seyfi, “Kırşehir’e nasıl başladınız, kalacak yer sorun olmadı mı?”

Mehmet Dündar, “Hayır. Köşektaş’tan öğretmenim Musa Kâzım’ın Kırşehir’deki evinde bir öğretim yılı annesi ile birlikte kaldım. Öğretim yılı sonunda köye geldiğimde bir anekdotu anlatmadan edemeyeceğim. Tüm yemem içmem Öğretmenimin annesi tarafından karşılanmıştı. Bunun karşılığında Musa Kazım 12 kile buğday istedi babamdan. Sıkı ve sert bir pazarlığa tutuştular. Babam o kadar buğdayı fazla buldu. Nerdeyse kavga edeceklerdi. Oysa babam haksızdı. 12 kile buğday ev kirası bile değildi. Babamın mülke ve paraya düşkünlüğü bilinirdi. Ben, bu tartışma karşısında mahcup olmuştum.”

Hüseyin Seyfi, “Peki, sonra nasıl devam ettiniz?”

Mehmet Dündar, “Nevşehir’e naklim alındı. Ortaokulu Nevşehir’de bitirdim. Burada Avanoslu dört arkadaşla birlikte bir evde kaldık.”

Hüseyin Seyfi, “Onların ismini hatırlayabiliyor musun?”

Mehmet Dündar, “Ahmet Özer, Mehmet Özer, İbrahim Körükçü, Mehmet İnce.”

Hüseyin Seyfi, “Bunlarla ilgili anlatacağın bir anı var mı?”

Mehmet Dündar, “Mehmet İnce, çok yaramaz ve şımarıktı. Hanları filan varmış. Belki de onun etkisinden. Ortaokulu Nevşehir’de bitirdim. Öğretmenler kurulu kararı ile Sivas Öğretmen okuluna seçildim. Okulun yatılı olması benim için büyük şanstı. Değilse okuyamazdım. İki yıl sonunda okulu bitirince, 1948 yılında Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsünü kazandım. Burası da iki yıllıktı ve yatılıydı. Okul bitince, Avanos Ortaokulu’na toplu dersler öğretmeni olarak tayinim çıktı. Branş yoktu o zaman. Ortaokulda toplam iki öğretmendik. Bir bayan, bir de ben. Sonradan bakanlık branşlara ayırdı. Türkçe öğretmeni oldum.”

Hüseyin Seyfi, “Yani, Avanos Ortaokulun’da ilk öğretmenlerdensiniz.”

Mehmet Dündar, “Evet öyle.”

Hüseyin Seyfi, “Ayrıca, sizin yazı , çeviri  ve araştırma çalışmalarınızı biliyorum. Bendeki kitaplardan. Örneğin, Kitabın Tarihi (Svend Dahl) ve Çağdaş Sanat Kuramı (Klee). Başka? “

Mehmet Dündar, “Aydınlar- Louis Bodin”

Hüseyin Seyfi, “Çocukluğumda hatırlıyorum, sizin  Fransa’ya gönderilişiniz vardı, nasıl oldu anlatır mısınız?”

Mehmet Dündar, “Bilgi ve kültür artırmak amacı ile o zaman yürürlükte olan yasaya göre 1965 yılında gönderildim  ve onbir ay kaldım.”

Hüseyin Seyfi, “Bunun size ne yararı oldu?”

Mehmet Dündar, “Her şeyden önce iyi bir Fransızca öğrendim. Daha sonra dilimi ilerleterek  çevirilere başladım.

Hüseyin Seyfi, “Bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum Mehmet Amca. İleride tekrar buluşmak umudu ile.”

Söyleşi, Hüseyin Seyfi - Mehmet Dündar

Yorumlar - Yorum Yaz
Teyyareler Köye İndi


Hüseyin Seyfi

Unutulmaya yüz tutmuş konuları, berrak bir dille yazıya yansıtarak, Internet ortamında manşetleştiren öğretmen Hüseyin Seyfi'ye çok teşekkür ederiz!
kosektas.net

Köyde kiremitli derme çatma üç binadan biri okul, biri sağlık- ebe evi, buna, köylü ‘ebe damı’ diyordu. Diğer kiremitli ev ise askerlik görevini yaparken gözlerini kaybeden Omar Emmi’ye devlet tarafından yaptırılmıştı. Bunlara bir de çinko kubbeli camiyi sayarsak biraz modern görünümlü dört bina. Bu modern görünümlü dört binadan dolayı köye iki uçak indiğine tanık olmuştuk.

Islak bir mart ayında dört kızdan sonra Doyduk Teyze’nin üçüz doğurduğu seneydi. Mahallede yedi sekiz yaşlarında birkaç çocuk bebekleri merak edip, Doyduk Teyze’nin evine bebekleri görmeye gitmiştik.

Bebeklere sevgi ile bakarken dışarda şiddetli bir gürültü işittik. Ara sıra köye gelen motorlu araçların gürültüsüne koşan biz çocuklar, bebekleri beşiklerinde bırakıp dışarı fırladık. Toprak evlerin tepeleri bir anda insanlarla dolmuştu. Gökyüzünde iki uçak alçaktan uçuyor köy üzerinde sanki şov yapıyordu.

İnsanlar uçaklara el sallıyor, şapkası olan yetişkin erkekler şapkalarını ellerine almışlar uçakları selamlıyorlardı. Bir iki kişi de bayrak gösteriyordu. Uçaklar gökyüzünde üç beş kilometre kadar uzaklaşıyor, tam ayrılacaklar sanıldığı anda geri dönüyorlar alçaktan köy üzerinde uçuyorlardı. Sonunda bu kadar kalabalığın merakını ve selamlayışını kıramadı uçaklar ve arka arkaya iki kuş gibi harman yerine indiler. O zamana kadar değil uçak, doğru dürüst makinalı araç bile görememiş çocuklar ve köylüler karşıya, harman yerine hücum ettiler. Uçaktan birer pilot inerek köylüleri, köylüler de onları karşıladı.

Çok geçmeden uçakların iniş nedenleri anlaşılmıştı. Köyü Hacıbektaş sanmışlar geçerken Hacıbektaş Veli Türbesini ziyaret etmek istemişlerdi. Ebe evinin iki bayrağı sağlık ocağı, caminin minaresiz kubbesi Hacıbektaş Veli Türbesi görüntüsü vermiş pilotlar köye inmişlerdi. Taşıt olarak sadece at arabalarının kullanıldığı bir zamanda, tüm köylü ilk ve son kez köye inen tayyare görmüşlerdi.

Hüseyin Seyfi


Gerçekte bu bahçe eteğinde çiçeği olan herkese açıktır. Çiçeği bu bahçeye dikmek için; çiçeğin sağlam, sağlıklı ve kaliteli olması, çiçeğin güzel kokması gerekmektedir.

Hem bir bütün olarak hepimizin, hem de ayrı ayrı her birimizin olan bu bahçeyi çiçeklerinizden mahrum bırakmayın! kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası