Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam79
Toplam Ziyaret762238
Norman Rockwell

Bir spor olayı, bir tartışma, zorlu bir çalışma, bir çeşit gevezelik, Norman Rockwell'in işlemiş  olduğu, resimlerine yansıtmış olduğu kimi konular, ancak uyum yıllarında ABD'li polis memurlarının himayesinde okula giden bir kız çocuğunu konu edinen “Hepimizin Yaşadığı Sorun” adlı çalışması, belki de en dikkate değer olanı.

Üretken ve yetenekli bir illüstratör olan Norman Rockwell, 20. yüzyılın ortalarında Amerika'nın en popüler sanatçısıymış ve haftalık The Saturday Evening Post dergisi için üç yüzün üzerinde kapak resmi çizmiş. 

Tarzı abartılı bir gerçekçilik olan Rockwell’in resimleri, gerçek gibi görünen insanlar, sadece bir miktar karikatür içeriyor. Rockwell zamanla, Saturday Evening Post'un okuyucu kitlesinin ilgisini çeken hikayeler ve karakterler konusunda uzmanlaşmış: Beyaz, Orta Sınıf Amerika, Yaramaz Çocuklar, Vızıltılar ve At Kuyruklular, Yakışıklı Kocalar ve Pembe Yanaklı Eşler, Nazik ve Kibar Büyükler, Sevimli Köpekler ve daha niceleri,  kimi zaman belirli bir anın hemen öncesinde, kimi zaman da  hemen sonrasında yakalanmışlar Rockwell’in fırçasına.

Resime konu olan Ruby Bridges, 1954 yılında doğmuş; aynı yıl yüksek mahkeme, aldığı bir kararla, o yıllarda okullarda yapılan ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etmiş. Ancak, Ruby Bridges anaokuluna başladığı yıllarda, birçok okul yüksek mahkemenin aldığı karara uymamış. Ruby'nin ebeveynleri, New Orleans'taki okullarda yapılan ayrımcılığa karşı çıkmışlar, fakat bunun bedelini çok ağır ödemişler: Babası işini kaybetmiş, çiftçilikle uğraşan büyükannesi ile büyükbabası topraklarından ayrılmak zorunda kalmış. 

Evli ve dört çocuk annesi olan bayan Bridges Hall, New Orleans'ta, demokratik değerleri; hoşgörüyü, saygıyı ve tüm farklılıkların uyum içinde yaşamalarını teşvik etmek amacıyla, “Ruby Bridges Vakfı”nı kurmuş. Barack Obama, okullarda ayrımcılığa karşı başlatılan mücadelenin 50. yıldönümünde, Norman Rockwell Müzesi’ni Ruby Bridges Hall ile birlikte gezmiş ve o tablonun önüne geldiklerinde: "Eğer siz olmasaydınız, ben bugün başkanlık koltuğunda oturmayabilirdim!” demiş.

Ruby'nin okula yürüyüşü, Amerika’daki iç savaşa kadar uzanan bir tarihin parçası olmuş. Abraham Lincoln'ün özgürlük bildirgesine ve ABD anayasasında köleliği kaldıran bir değişikliğin kabul edilmesine rağmen, Afrika kökenli Amerikalılar hiçbir zaman tam anlamıyla özgür olamamışlar. 1800'lerin sonlarına gelindiğinde ise, güney eyaletlerde yürürlükte olan "Jim Crow Yasaları", siyah tenlilerin kütüphaneler, okullar, toplu taşıma araçları ve yüzme havuzları gibi herkese açık sosyal tesisleri beyaz tenlilerle paylaşmalarını engellemiş..

Bilgi: Bu sütuna aktarılan bilgiler, "The Saturday Evening Post" adlı haftalık bir derginin Internet sayfasından edinilmişlerdir! 

kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası

Babamın Elinde Üç Pilli Fener

BABAMIN ELİNDE ÜÇ PİLLİ FENER


HÜSEYİN SEYFİ

Bize gönderdiği bu çiçekle her göze görünmeyen bahçemizi
süslemiş olan öğretmenimiz Hüseyin Seyfi'ye
çok teşekkür ederiz!
kosektas.net

Zeki Müren - Akşam Olur Gizli Gizli Ağlarım
Muazzez Türing - Geçti Dost Kervanı
 Aliye Akkılıç - A Kızım Sana Potin Alayım
Hacı Taşan - Bugün Ayın Işığı
A. Gazi Ayhan - Dayımın Oğluna Mektup
Nezahat Bayram - Kara Tren
Saniye Can - Bir Dalda İki Kiraz

18 Nisan 2019, Perşembe

Babamın Elinde Üç Pilli Fener l Hüseyin Seyfi

Çocukluğumun köyünde şapalama karı hiç sevmezdim. Vıcık vıcık yapardı her yeri. Çamur belimize çıkardı yürüdükçe. Geceleri ay ışığı da olsa görünmezdi çamurlu gölekler. Basardık bilmeden çamur deryasına ve çorabımıza işlerdi çamur. Çünkü elektrik yoktu köyde. Yollara asfalt değil, kum bile dökülmezdi. Adını taşlardan alan Köşektaş sokakları yazın toz, kışın çamur içinde kalırdı.

(Parantez içinde Mahmut Makal ve Fakir Baykurt’u anmadan edemeyeceğim. Köyü, köylüyü onlar getirdiler ortaya, değilse kimsenin umurunda değildi aydınlık.)

Bu gün düşündüğümde, “dağlardan çıkan o güzelim taşlarla sokaklar, yollar, en azından çeşme başları döşenemez miydi?” Sorusunu sorsam büyüklerimize haksızlık ederim korkusu sarıyor içimi.

“Şartlar” diyorum kendi kendime, o günün hem maddi hem de düşünebilme becerisi. Hepsini özlem ve rahmetle anıyorum.

Elektrik yoktu. Geceleri el lambası ile dolaşılırdı. Delikanlıların elinde pille çalışan birer el feneri. İki pilli, üç pilli. Tut elinle, ışıtsın ışıtabildiği kadar; duvara tut, sevdiğin kızın penceresine veya  dağlara tut, güven el fenerine dolaş, dolaşabildiğin kadar gecenin ayazında.

Henüz ilkokul dördüncü sınıftayım. Babam Almanya’da. Bir gün, elimde kurşun kalem,  oturdum tandırın başına mektup yazdım babama. İyisinden bir el feneri istedim Almanya’dan üç pilli. Aradan yirmi gün ya geçti, ya geçmedi gece çat kapı çalındı. Açtık baktık babam! Ne ağlayacağımızı bildik ne güleceğimizi. Dışarıda diz boyu kar. Her taraf bembeyaz. Babamın elinde üç pilli el feneri. Fenerin sırtında kırmızı, küçük bir cam yanıp yanıp sönüyor trafik lambası gibi. Babam, elime feneri tutuşturdu, doğru konağa.

Elimde fener, yerde yumuşak kar, üstünde ben. Hoplaya zıplaya hızla konağın kapısını açtım. “Babam geldi” der demez konakta bulunan herkes ayağa fırlayıp bizim evin yolunu tuttu. Eve vardık. Anam yere döşekleri çoktan sermişti gelen misafirlerin oturması için. Soba yanıyordu. Tokalaşıldı, kucaklaşıldı özlemle. Babam gelenlere sigara tuttu, Alman sigarası. Biraz sonra tütün kokusu odayı doldurdu. Ama kimse  rahatsız olmadı. O zaman tütünler güzel kokardı. Doğal olduğundan belki. Çaylar içildi, sohbet edildi. Almanya soruldu. Anlattı babam Almanya’yı. İş koşullarından, çalışmanın güçlüğünden zorluğundan. “Kuluz, köleyiz, patates ve makarna yemeklerimiz, değilse adam gibi yaşasan para pul artmaz orada” dedi. Misafirler ayrıldı. Sıra sürprizin büyüğüne gelmişti. Bavul açıldı, bavuldan kırmızı bir radyo çıktı. Ne harika şeydi. Kehribar gibi tuşları vardı ve deri kaplamaydı radyo. Arkasından bir de masa saati.  Hiç aklımdan çıkmadı, üzerinde fosforlu mavi yazı ile “Peter” yazıyordu saaatin. Ya radyoya ne demeli? O radyo ile çok bağa gittik, bağ belledik. Sanki radyo yardımcımızdı ya da arkadaşımız.

Sabahın gün doğumu ile türkülerle kapı süpüren kadınlar. Muazzez Türing, Selahattin Erorhan, Hacı Taşan, Nuri Sesigüzel, Ahmet Gazi Ayhan, Nezahat Bayram, Saniye Can, Aliye Akkılıç,  Zeki Müren, Nurettin Dadaloğlu ve diğerleri. Bunlardan birine bir şey olsa sanki bir yakınımız gibi üzülecektik.

…“Yaşamın tadı tuzu vardı” cümlesini kullanmak “eskiliği” işaret etse de nostalji güzel şey. Nostalji olmasa efkar da olmaz. Ara sıra efkarlanmak, stres dağıtır. Kimine göre efkarın adı stres. Bana göre değil, yeter ki, efkarlanmasını bil!

Şimdi, radyonun, ya da babamın üç pilli fenerinin ne önemi var. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” sözünü çok kullanır oldum.

Yokluğu gören yaşlılar, “aman be, eski yıllar sıkıntılıydı, Allah bir daha o yılları göstermesin, şimdilerde rahatlık var…eskinin neresi iyiydi?” diyorlar. Bizler uzun boylu yokluk görmedik. Belki de eskiye özlem bu yüzden.

Haydi, eskici geldi eskici…

Daha çook eskilerim var taliplilerine.

Hüseyin Seyfi.


Arşiv - Ekleme Tarihi: 2011-12-27, 17:13:27

 


HTML kodları ve yazılım dahil olmak üzere, bu sitede bulunan hiçbir malzeme kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yeniden yayımlanamaz. Telif ve mülkiyet hakları saklı kalmak koşuluyla ve kaynak gösterilerek, bu sitede bulunan fotograf, resim, bilgi ve belgelerden yararlanılabilir!
kosektas.net
Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası
  
 

Ağ: www.kosektas.net|İletişim: kosektas@kosektas.com|Güncelleme: 18 Nisan 2019



Yorumlar - Yorum Yaz
Teyyareler Köye İndi


Hüseyin Seyfi

Unutulmaya yüz tutmuş konuları, berrak bir dille yazıya yansıtarak, Internet ortamında manşetleştiren öğretmen Hüseyin Seyfi'ye çok teşekkür ederiz!
kosektas.net

Köyde kiremitli derme çatma üç binadan biri okul, biri sağlık- ebe evi, buna, köylü ‘ebe damı’ diyordu. Diğer kiremitli ev ise askerlik görevini yaparken gözlerini kaybeden Omar Emmi’ye devlet tarafından yaptırılmıştı. Bunlara bir de çinko kubbeli camiyi sayarsak biraz modern görünümlü dört bina. Bu modern görünümlü dört binadan dolayı köye iki uçak indiğine tanık olmuştuk.

Islak bir mart ayında dört kızdan sonra Doyduk Teyze’nin üçüz doğurduğu seneydi. Mahallede yedi sekiz yaşlarında birkaç çocuk bebekleri merak edip, Doyduk Teyze’nin evine bebekleri görmeye gitmiştik.

Bebeklere sevgi ile bakarken dışarda şiddetli bir gürültü işittik. Ara sıra köye gelen motorlu araçların gürültüsüne koşan biz çocuklar, bebekleri beşiklerinde bırakıp dışarı fırladık. Toprak evlerin tepeleri bir anda insanlarla dolmuştu. Gökyüzünde iki uçak alçaktan uçuyor köy üzerinde sanki şov yapıyordu.

İnsanlar uçaklara el sallıyor, şapkası olan yetişkin erkekler şapkalarını ellerine almışlar uçakları selamlıyorlardı. Bir iki kişi de bayrak gösteriyordu. Uçaklar gökyüzünde üç beş kilometre kadar uzaklaşıyor, tam ayrılacaklar sanıldığı anda geri dönüyorlar alçaktan köy üzerinde uçuyorlardı. Sonunda bu kadar kalabalığın merakını ve selamlayışını kıramadı uçaklar ve arka arkaya iki kuş gibi harman yerine indiler. O zamana kadar değil uçak, doğru dürüst makinalı araç bile görememiş çocuklar ve köylüler karşıya, harman yerine hücum ettiler. Uçaktan birer pilot inerek köylüleri, köylüler de onları karşıladı.

Çok geçmeden uçakların iniş nedenleri anlaşılmıştı. Köyü Hacıbektaş sanmışlar geçerken Hacıbektaş Veli Türbesini ziyaret etmek istemişlerdi. Ebe evinin iki bayrağı sağlık ocağı, caminin minaresiz kubbesi Hacıbektaş Veli Türbesi görüntüsü vermiş pilotlar köye inmişlerdi. Taşıt olarak sadece at arabalarının kullanıldığı bir zamanda, tüm köylü ilk ve son kez köye inen tayyare görmüşlerdi.

Hüseyin Seyfi


Gerçekte bu bahçe eteğinde çiçeği olan herkese açıktır. Çiçeği bu bahçeye dikmek için; çiçeğin sağlam, sağlıklı ve kaliteli olması, çiçeğin güzel kokması gerekmektedir.

Hem bir bütün olarak hepimizin, hem de ayrı ayrı her birimizin olan bu bahçeyi çiçeklerinizden mahrum bırakmayın! kosektas.net, Köşektaş Köyü Bilgisunum Sayfası