Bakkal Eşref Emmi
BAKKAL EŞREF EMMİ
Çocukluğumda hatırladığım köy bakkalıydı. Dükkanın yer döşemesi toprak, beyaz topraktan badanalı olan beyaz duvara tutturulmuş terekler ve tereklere yerleştirilmiş satılan mallar, sabun, sigara, kibrit, iğne iplik, çay, şeker, reçel, kolonya, helva, tahin, sekiz on metrelik basma, pazen, öğrenciler için defter, kalem, silgi, tebeşir. Yerde dayalı akide şekeri, fıstık çuvalları. Bir masa üstünde kollu terazi ve altında çekmeceli bir masa. Çekmecede o günün hasılatı. Delikli iki buçuk kuruştan, en çok kağıt on liraya kadar. Alışverişler değişim şeklinde de olurdu. Para yerine başta yumurta, arpa, buğday verilir karşılığında tütün, çay, şeker gibi şeyler alınırdı.
Gün boyu toprak zeminde biriken fındık fıstık kabukları akşamdan önce, bir de sabah el süpürgesi ile temizlenirdi. Temizlikten önce zemin sulanınca mis gibi toprak kokardı. Köy bakkal dükkanlarının kokusu başkadır. Bisküvi, akide şekeri ve sabun kokuları birbirine karışır.
İkindine doğru bağ, bahçe gibi tarım işinden dönen genç ve orta yaş grupları Eşrefin dükkanında toplanırlar, duvara yaslanmış tahta sıralara oturup şeker, fındık, fıstık bisküvide sarılmış lokum veya şeker sucuğunu atıştırırken Eşref’e takılmadan edemezlerdi. Eşref konuştukça konuşurdu. Hep hayalinde evlenmek istediği fakat evlenemediği bir kadın olurdu. Bu kadın ya Avanos’tan, ya da Erzurum’dandı. Aslı astarı var mıydı, yok muydu kimse bilemezdi.
Eşref Emmi aynı zamanda avcıydı. Pencerenin önünde ve ayrı iki kafes içinde keklik bulunurdu. Kekliklerin ne zaman öteceği belli olmaz, çocuklar olarak ötüşlerini beklerken Eşref Emmi ağzı ile sesler çıkartarak ötüşlerini sağlardı.
Eşref’in bakkalında tombala çekilir, İskambil oynanır, sohbet edilir, isteyen istediğini içerdi. Delikanlılar köy içinde döner dolaşır sonunda bakkala gelirlerdi.
Köyde, kahvehaneler sonra açıldı. Onlarda biri de yine Eşrefin kahvesiydi. Duvarda çerçeveli resmi unutmam. Aynı çerçevede bakış yerlerine göre değişen üç resim size bakardı. Karşıdan bakınca Atatürk, bir yandan bakınca Cemal Gürsel, öbür yandan da İnönü görünürdü. Kahvenin yer zemini bakkalınki gibi toprak değil, ahşaptı. O zamana göre tam bir köy kahvesiydi.
Galiba on, on iki yaşımda idim. Fincanı elli kuruşa hayatımdaki ilk kahveyi Secaattin ile iyi arkadaştık, onunla birlikte orada içtim. Kahve şekerliydi. Hoşumuza gitti, bir daha isteyince, Eşref Emmi, “kahve bir kez içilir” diyerek bizi uyarmıştı. Biz ısrar edince kıramadı, birer fincan daha doldurdu.
Eşref Emmi, çocukla çocuk, büyükle büyüktü. Yaşı seksen yedi imiş. Allah rahmet eylesin.
Hüseyin SEYFİ