Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam173
Toplam Ziyaret742698
Refah ve Özgürlük

Yeterli beslenmeyi, barınmayı, nitelikli eğitimi imkânsız kılan, borç ve faturaları ödeyememe korkusuyla insanın aklını başından alan gelir adaletsizliği ve yoksulluğun, sağlığı, mutluluğu mahvettiğine dair araştırmaların sayısı giderek artıyor.

Yoksulluk beraberinde, artan hastalanma, sakat kalma ve erken ölüm riskini getirirken, kaliteli tedavilerden yararlanma şansını azaltıyor.

Yoksullukla birlikte eğitim düzeyi düşüyor, şiddet düzeyi yükseliyor.

Çocuklar için yoksulluğun uzun vadeli zihinsel sağlık etkileri daha da endişe verici.
Ailelerinin yoksulluk nedeniyle yaşadığı yoğun gerginlik ve travmaya maruz kalmaları, çocukların beyin gelişimini, hatta genlerini kalıcı olarak etkileyen zararlı stres hormonlarını tetikliyor.
Yalnızca fiziksel gelişimlerini değil, zekâ ve öğrenme kapasitelerini de sınırlandırıyor.
Çocuk gelişimine verdiği zarar o denli büyük ki, artık yoksulluğun erken dönem etkileri bir çocukluk hastalığı olarak tanımlanıyor.

Applied Research in Quality of Life’ dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre, ekonomik ve siyasi özgürlükle mutluluk arasında güçlü bağlar var.

Araştırıcılar özgürlüğü, ‘seçme imkânı’, mutluluğu ise ‘yaşamın öznel keyfi’ olarak tanımlıyor ve şöyle diyorlar:
“Siyasi özgürlük arayışının nedenlerinden biri, özgürleşmenin daha fazla sayıda insanın mutluluğuna katkıda bulunacağı inancıdır. Bu inancın arkasındaki teori ise yaşamımızı istediğimiz biçimde yönlendirdiğimizde, daha doyurucu yaşamanın mümkün olmasıdır.”

Bu saptamalara katılmamak mümkün mü!

Mutluluk, ekonomik ve siyasi özgürlükten beslenir; sağlığımızın düzeyini belirler...

Yoksulluk yalnızca parasızlık değil, kişinin insan olarak kendi potansiyelini gerçekleştirme imkânına da sahip olmaması demektir.

Ve insanların büyük çoğunluğu, yeterli kaynaklara sahip olup özgür seçimler yapabildikleri sürece, kendi mutluluklarını tasarlama yeteneğine sahiptirler.

Dr. Şafak Nakajima

Yaylacı - Zilfi ve Salih Erdem

Annesiyle babasının anlattığı aşağıdaki aşk hikayesini yazıya yansıttıktan sonra ziyaretçilerimizle paylaşan Davut Erdem'e çok teşekkür ediyor, bu tür paylaşımlarının devamını bekliyoruz.

kosektas.net

 


 

 


 

 
 Salih Erdem
 Zilfi Erdem

Köyümüz bakkallarından Salih Erdem ile eşi Zilfi Erdem. Antalya'da yaşıyorlar. Doksanına yaklaşmış olmalarına rağmen, ikisi de oldukça dinç! Vaktiyle Köşektaş'ta yaşanmış, akıllarının erebildiği tüm olayları anımsamakta ve anlatmakta hiç zorlanmıyorlar! İşte, Zilfi Erdem ile eşi Salih Erdem'in anlatmış, oğulları Davut Erdemin de kaleme almış olduğu kısa bir aşk hikayesi ile bir şiir!

Çok fakir bir ailenin çocuğu olan Yaylacı, daha çocuk yaşlarda çobanlık yapmaya başlar. On yedi, on sekiz yaşlarına geldiğinde, çobanlığı kusursuz yapabilen Yaylacı, Avanoslu bir ağadan, yanında çalışması için teklif alır. Bu teklifi kabul eden Yaylacı, Avanoslu ağaya çiftçi durur. İşe başladıktan ve aradan biraz zaman geçtikten sonra, gönlünü ağanın Zöhre adındaki kızına kaptırır. Başlangıçta bu gizli bir sırdır ve bu sırrını uzun süre kimseye söylemez. Ancak Zöhre ile aralarında başlayan aşkın zamanla büyümesi, ilk önce ağanın çevresindekiler tarafından, daha sonra da ağa tarafından duyulur. Bunun üzerine ağa, Yaylacı’nın hesabını görür ve işine son verir. İşine son verilen Yaylacı, işten kovulduğundan çok, Zöhre‘den uzaklaştırılmasına üzülür. Ancak çaresizdir ve köye döner. Döner ama, Zöhre’yi de bir türlü unutamaz, onun için şiirler yazar, türküler söyler.


Avanos dediğin küçük bir kasaba,
Gün enerken oturdular hesaba,
Sana diyom sana sevdiğim güzel,
Gavlimizi düşmanlara desene.

Hazeli de deli gönül hazeli,
Ah çektikçe gözler yaşarır,
Bir gece sinene misafir olsam,
Çağırsam da çıkar mısın dışarı.

Kuş olur da ben havada uçarım,
Pavraz vurur ben kanadımı açarım,
Hiç keder çekme sevdiğim güzel,
Takar kanadıma alır kaçarım.

Kara taştır Avanos'un ziyneti,
Düşmana uğrasın verem illeti,
Bize derler Çöloğlu'nun milleti,
Yaylanızdan geçemiyom güzel kız.



Yaylacı: İbrahim Çöl.

„Kara taştır Avanos'un ziyneti“nin anlamı: Eskiden Avanos'a giden yol üzerinde su ile çalışan sıra sıra un değirmenleri varmış. Bu değirmenlerin taşları siyah renkliymiş. Değirmenlerin çokluğu, Avanos‘un zenginliği, yani ziyneti imiş. 

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Sosyal İzolasyon


Susan Sontag
Amerikalı deneme ve roman yazarı, insan hakları savunucusu

20. yüzyılın en etkili entelektüellerinden ve kültür eleştirmenlerinden olan Susan Sontag, sanat, kültür ve insan deneyimine dair keskin bakış açılarıyla tanınıyordu.

Belagat ve yalnızlık ilişkisine dair düşüncesi, dil anlayışının bireyin iç dünyasıyla olan bağlantısıyla alakalı olduğu yönündeydi.

Sontag, iyi konuşma, düşünceleri açık ve ikna edici bir şekilde ifade etme yeteneğinin, doğuştan gelen bir yeti olmadığına, izolasyonun bir sonucu olduğuna inanıyordu.

Toplumsal yaşamın egemen olduğu bir toplumda -ister ailelerde, ister gruplarda ya da toplumsal ortamlarda olsun- insanlar genellikle daha basit ifade biçimlerine başvuruyordu.

Sontag'a göre bir kimse ancak yalnız kaldığında ve kalabalıktan uzak olduğunda belagati geliştirebilirdi, çünkü bu izolasyon anlarında birey düşünceleriyle derinlemesine yüzleşebilir ve bunları açık bir şekilde ifade edebilirdi.

Sontag'ın dil hakkındaki fikirleri, kişisel kimlik, toplumsal yapılar ve insan durumunun kesişim noktalarını sıklıkla inceleyen daha geniş çalışmalarından şekillendi.

Birçok yazısında, fotografçılık, film ve edebiyat üzerine yazdığı çığır açıcı denemelerde olduğu gibi, izolasyonun yaratıcılık ve bireysellik üzerindeki etkisini araştırdı.

Sontag için belagat, statükoyu sorgulamaktan korkmayan gelişmiş, içe dönük bir zihnin işaretiydi. Bahsettiği "acı verici bireysellik", yalnız olmanın varoluşsal maliyetine işaret ediyordu, ancak aynı zamanda sağladığı yaratıcı özgürlüğe de.

Yalnızlık yoluyla, toplumsal beklentiler veya normlar tarafından şekillendirilmeyen, ancak bireyin kendi iç iletişiminden doğan daha otantik bir kendini ifade etme biçimi deneyimlenebilirdi.

Yalnızlık, sanat ve dil üzerine düşünceleri nesiller boyu düşünür ve sanatçıları etkilemeye devam etti.

Sontag'ın "kelimelerle düşünmenin" yalnızlıktan türemiş bir zihinsel izlenim olduğu iddiası, yaratıcılığın ve iletişimin doğasına dair önemli bir içgörü sunar.

Giderek daha fazla birbirine bağlı hale gelen, grup düşüncesinin ve kolektif deneyimlerin sıklıkla hakim olduğu bir dünyada, Sontag'ın fikirleri bize bireysel düşüncenin gücünü ve yalnızlığın dönüştürücü potansiyelini hatırlatıyor.

Çalışmaları, özellikle gürültü ve dikkat dağıtıcı uğraşlarla dolu bir dünyada, kendi seslerini duymaya çalışanlar için bugün de yankı bulmaya devam ediyor.


Kaynak: Classic Literature