Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam155
Toplam Ziyaret709520
Muhtarlık Destek Grubu
Gruba Katılım Talebi

Gruba katılmak için aşağıdaki bu sembole  tıklayabilir veya aşağıdaki QR kodunu telefonunuzun kamerasına okutabilirsiniz.

Resime TıklayınızKameranıza Okutunuz

Richtlinien für die Nutzung des WhatsApp Logos und ...

Köyümüzün görsel olarak daha da güzelleştirilmesi, köyümüzdeki mevcut mekanların bulundukları durumdan kurtarılarak çağdaş bir görünüme kavuşturulması, mevcut sorunların çözülmesi ve daha birçok konuda, duyarlı köylülerimiz tarafından fikir tartışmaları yürütülmekte.

Muhtarlığın sahip olduğu cüzi bütçeyle bunların üstesinden tek başına gelmesi mümkün olmayacağından, 31 Mart’ta yapılan yerel seçimin hemen ardından, yeni seçilen köyümüz muhtarı ile ekibine somut destek sağlamak amacıyla, bir WhatsApp Grubu oluşturduk. 
Muhtarın ve ekibinin bilgisi dahilinde oluşturduğumuz ve “Muhtarlık Destek Grubu” adını verdiğimiz bu grubun tek bir amacı var, o da, köyümüze ait demirbaş ve değerlerin korunmasına ve yapılacak tüm faaliyetlere düzenli bir şekilde destek sağlamak! Muhtarlık Destek Grubu, tamamen gönüllü katılım esasına dayalı bir gruptur, ticari hiçbir amacı yoktur!

Başlangıçta samimiyetlerine inandığımız, gönüllü köylülerimizle oluşturduğumuz bu gruba, sunacağı öneri ve somut katkılarla, köyümüzdeki değişim sonrası oluşmuş olan coşku ve hevesi güçlendirmek isteyen, Köşektaş sevdalısı herkes katılabilir.

Gruba üyelik, etkin katılım ve somut katkı gerektirir: Gruba katılacak herkes, gerek imece usulü yapılacak çalışmalara bizzat katılarak, gerek maddi destek sağlayarak, bu sorumluluğu yerine getirebilir!

İşte gerçekleştirilmelerini isteğimiz faaliyetlerden bazıları:
 
♦ Köyümüz ve çevresini çöp illetinden kurtaracak, mutfak atığı dışındaki atıkların belirlenmiş bir yerde ayrıştırılarak toplanmalarını sağlamak amacıyla caydırıcı ve teşvik edici metodların geliştirilmesi, köyümüz insanının çevreye karşı olan duyarlılığını artıracak bilgilendirici ve ödüllendirici çalışmaların yapılması.

♦ Çağdaş donanımlı; oturma ve hoş vakit geçirme mekanlarının oluşturulması. 

♦ Toplantı, eğlence ve bilgilendirme anlarının; festivaller ve çalıştayların düzenlenmesi.

♦ Köyümüzde ihtiyaç duyulan yolların kilitli taş ya da asfaltla kaplanmalarının sağlanması. 

♦ Köyümüzü daha da güzelleştirecek projelerin üretilmesi; temizlik, bakım, onarım, ağaç budama gibi ihtiyaç duyulan çalışmaların rutin hale sokulması.

♦ Köyümüzün kültürünü, yetiştirdiği değerlerini; resim ve müzik sanatçılarını, şairlerini, yazarlarını, ürettikleri eserleri tanıtacak bir mekanın oluşturulması.

♦ Internet erişimini yaygınlaştırarak dijital dönüşümün sağlanması.

♦ Doğal enerji tedariğinin gerçekleştirerek köyümüze sürdürülebilir kazanımların sağlanması.

♦ Köy yönetimindeki yenileşim ve şeffaflığın sağlanması ve böylece muhtarlığın bir rant kapısı olarak görülmesinin önüne geçilmesi.

İl Özel İdaresi’nden ve köylülerimizden sağlanacak destekle, bu faaliyetleri gerçekleştirmek işten bile değil!

Köşektaş Köyü Muhtarlık Destek Grubu
Köşektaş” Adlı Şiirin Öyküsü
Şair Yazar Dr. Nedim UÇAR

"Yazdınız mı hasretliğin şiirini yazacaksınız;
Köşektaş'ı ve yöresini anlatırcasına...
Yazdınız mı sonsuzluğun şiirini yazacaksınız;
Sivri'ye, Bali Tepesi'ne ulaşırcasına..."
kosektas.net


 
Köşektaşlı Şair Nedim Uçar

Köşektaş Köyü'nü de içine alan bu yazı Şair hakkında 2002 yılında yapılan bir yüksek lisans tezi sırasındaki mülakattan alınmıştır:

Doğduğum KÖY: Kırşehir iline bağlı Avanos ilçesinin Kösektaş köyünde, rahmetli annemin söylediğine göre bağlar bozulurken ve pekmezler kaynatılırken dünyaya gelmişim. Nüfus cüzdanımda doğum tarihi 05.01.1945 olarak yazılıdır. Yaptığım araştırmalar sonucunda asıl doğum tarihimin 10.10.1944 olduğunu tespit ettim. Bu nüfus kayıtlarımız 1954 yılına kadar devam etti. Nedeni ise; Türk siyasetinin renkli siması olan rahmetli Osman BÖLÜKBAŞI’nın siyasi etkinliğini azaltmak için, o zamanki iktidar tarafından Kırşehir ilinin ilçeye, ilçe olan Nevşehir’in ise ile dönüştürülerek, Kırşehir’in, Nevşehir’e bağlanması sırasında, Kösektaş Köyü de, Avanos’tan alınarak, Hacıbektaş’a bağlandı. Bizim de on yıllık Kırşehir-Avanos kayıtlarımız, 1954 senesinde, Nevşehir-Hacıbektaş olarak kayıtlarda yer aldı. Çocukluk yıllarımda doğduğum köye çok yakın olan Kayseri’nin on yıllık ilimiz olan Kırşehir’in ve ilçemiz Avanos’un, ayrıca yeni ilimiz Nevşehir’in ve ortaokulu okuduğum yeni ilçemiz Hacıbektaş’ın kültür dokularından etkilenmiş olabilirim. Babam Kızıl Halilli soyundan Hoca Mehmet oğlu Halil Efe, annemde aynı soya bağlı Hacı Musa kızı Fatma (Fade) hanımdır. Ailemiz üç erkek, beş kız olmak üzere sekiz kardeşten oluşmaktadır.

Çocukluğum oldukça huzurlu ve mutlu bir ortamda geçti. Henüz dört yaşlarında bulunduğum sırada şiirle ilk defa tanıştığımı ve şiirsel sözler söylediğimi hatırlıyorum. Rahmetli annem benim şiirsel bir dille konuştuğumun farkına vardığı zaman önceleri çok şaşırdı. Bana hitaben oğlum, yavrum; sen ruhlara mı, karıştın, yoksa bu yaşta aşık mı oldun. Aşıklık karın doyurmaz ama olsun. Her şeyde bir hayır vardır. Bu da Allah’tan diyerek dua eder ve ellerimden tutarak yaptığı duaları yüzüme doğru üflerdi. Bende söylediğim sözlerin bir anlam ifade ettiğini düşünür mutlu olurdum. Özellikle tabiatta meydana gelen değişmeler beni çok etkilerdi. İlkbaharda kuşların cıvıl cıvıl ötüşleri, aniden havalanmaları, suların çağıl çağıl akışı. Bozdağın üzerindeki karların erimeleri ve vadilere mor renkli sislerin çöküşü, yaylalarında bin bir renkli kır çiçeklerinin açışı, leyleklerin yuvalarına çöp ve dal parçacıkları taşımaları, kuzuların melemeleri, sığırların köye dönüşü, askere gidenlerin uğurlanmaları, dönenlerin şeker ve helva dağıtmaları, dalların yaprakla donanması, geceleri gökyüzünde yıldızların pırıl pırıl yanmaları, hele de sarı yıldızın sanki bana göz kırpar gibi duruşu, benimle dertleşmesi, zamanı gelen yıldızların arkalarında bir iz bırakarak kaymaları, Ay’ın değişik biçimlerde doğuşu, Güneşin Kaçkaç’ın sırtından yükselerek Çataldağ’ın çatağından altın bir avize gibi guruba dalması, Üçkuyu ovasındaki ekinlerin yeşil bir deniz gibi dalgalanmaları, daha binlerce sayabileceğim her şey ama her şey ilgimi çeker ve sanki benimle konuşmak ve dertleşmek isterlermiş gibi gelirdi. Bunca güzellikler karşısında duyarsız kalmam beklenemezdi. Gördüğüm nesneler dilimin döndüğünce ve aklımın erdiğince bir şeyler söylemeye çalışırdım. Bende henüz dört yaşlarında başlayan bu şiir söyleme tutkusu hiç eksilmedi. Her geçen gün üst üste yığılarak devam etti. Bende bu yükü taşıyabilmek için gecelerimi gündüzlere katarak çalıştım ama çok çalıştım, göz nuru ve yürek teri döktüm. Ben şiirle doğdum, şiirle yaşayacağıma inanıyorum. Şiir benim için vazgeçemediğim bir kara sevdamdır.

İlkokul birinci sınıfta iken rahmetli öğretmenim Yahya DOĞAN, Karacaoğlan’dan 4 kıtalık bir şiir okudu. Şiir bitince söz istedim ve ayağa kalkarak öğretmenimin okuduğu ve o anda duyduğum şiirin tamamını okudum. Öğretmenim ve sınıftakiler çok şaşırdılar. İlkokulda yazdığım şiirleri bir defterde toplamıştım. Ne yazık ki o defterim bilinçsizce tandır tutuşturmak için yakılarak heba olmuştu. Elimde ortaokul yıllarında yazdığım şiirlerimden bir bölümü vardır. Polis Koleji ve Polis Akademisinde okuduğum sıralarda yazdığım şiirlerde mevcuttur. Ancak bu dönemdeki şiirlerimin yeterli ilgi gördüğünü söylemem yanlış olur. Özellikle ortaokul yıllarında, yazdığım şiirlerim o zamanki köyleri anlatmaktadır. Onların bazılarını 1974 yıllarında çıkarttığım ÖKSÜZ isimli kitabımda yer almıştır. İlk yazdığım şiirlerimden bir tanesi olan KÖY GERÇEĞİ isimli şiiri 1958 yılında yazdım. Bu şiirim şöyledir:

KÖY GERÇEĞİ

Taş ile kerpiçten düz örtü damlar,
Çıra ışığında erir akşamlar,
Teneke çerçeve kağıttır camlar.

Bulgur pilavından bezen kapkacak,
Mobilgaz yerine külleli ocak,
Tezekte pişecek yerde yenecek.

Bir özellik taşır duvarın rengi,
Yeğane sırdaşı kalbur, elengi,
Çivi yaraları yüzde frengi.

On parça yamalık unun çuvalı,
Topal fare gece evin kralı.

İşte bu ve bunun gibi şiirler; ilk yazılı denemelerim sayılabilir.

Köşektaş Köyü'nün, Anadolu'nun, hatta dünyanın odak merkezinde olduğunu haritalarda bile görmek mümkündür. Bu köyde, her aileden en az birkaç kişinin yüksek eğitim ve öğretim yapmış olması, köydeki gençlerin neredeyse tamamının, en azından lise eğitimi almış olması; sanat, kültür ve eğitim açısından bu kadar ön plana çıkmış olmasının nedeni, elbette günün birinde uzmanlarca araştırılacak ve Anadolu'nun ve köylerimizin tarihine ışık tutacaktır.

Şair Dr. Nedim UÇAR





0 Yorum - Yorum Yaz
Köşektaş Hikayeleri
 
Köşektaş'ta altına bakmadık
taş bırakmadık!

Celalettin Ölgün

Tahavit

Kızılağıllı babası seferberlikte şehit olduğundan iki yaşında yetim kalmış. Anası, “Kardeşlerimin yanında büyütürüm!” diyerek, babaocağına, Köşektaş’a getirmiş. Orada büyütüp evlendirmiş. "Çocukluğunun çok sıkıntılı geçtiğini, yetimliğin, garipliğin, kimsesizliğin ne demek olduğunu benden daha iyi bilen çok azdır!", diye anlatırdı.

Gençlik yıllarında, o yıllarda kendini yeniden göstermeye  başlayan, tarikatçılığa heveslenmiş. Nevşehir ve çevresinde "Kadiri Tarikatı" öğretisini yaymaya çalışan Sulusaraylı Hüsamettin Hocaya bağlanmış ve bu yüzden de, o yıllarda köyün bağlı olduğu Topaklı nahiyesi Jandarma karakolunda, diğer yandaşları Hurşit, Kadirin Ali, Mehmet Şeref, Musa Şernaz, Mulla Şeref ve daha birçokları ile çok işkence görmüştü. Hepsi de o yıllarda; aşırı, hem de gösterişli bir biçimde ibadet etmişlerdir. Ömrünün son yıllarında, gerek hastalığından, gerek yaşlılığından dolayı, gerektiği gibi namaz kılamamaktaydı. Namazanı neden daha dikkatli ve düzenli kılmadığını soranlara; “Biz tarikatçılığımızın ilk yıllarında namazın demini aldırdık, kuzum!” diye, kendince savunma yapardı.

Sessiz, kendi halinde birisiydi. Yanık sesiyle kasideler söyler, Ramazan aylarında, camide, orucu karşılama ve uğurlama ilahileri okurdu.

1928 – 1936 yılları; etkisini en fazla Orta Anadolu’da gösterdiği söylenen, kıtlık yılları olarak bilinir. Üç – beş yıl süren kuraklıktan ot bile bitmemiş. Ekilen ekin bitmediği gibi, köylünün elindeki hayvanlar, yayılacak ot bulunamadıklarından, birer ikişer telef olmuş, ölüp gitmişler. Ege Bölgesi’nde durum farklı olmalı ki; eli iş tutanların çoğu İzmir, Aydın, Balıkesir gibi kentlere çalışmak için giderek, evlerini geçindirmeye çalışmışlar.

Birçok Köşektaşlı gibi, Tahavit’te, İzmir’e çalışmaya gitmiş. İş bulmuş, bulamamış, ama daha çok boş kalmış. Çalışmaya giden tüm gurbetçiler gibi, bitin, pirenin ve her türlü mikrobun kol gezdiği hanlarda sırtına sarıp götürdüğü yorgana sarılır yatarmış. Doyurucu bir iş yok ki, yeterli yesin, iyi beslensin. Böylesi bir ortamda yaşarken ıslanmaktan mı, yetersiz beslenmeden mi, yoksa başka bir nedenden mi, hastalanmış, öksürmekten çiğeri yırtılma noktasına gelmiş. Ateş, kusmalar, halsizlik. Bakıma ve tedaviye ihtiyacı var ama, kim bakacak, hangi parayla kim tedavi ettirecek? İzmir’e birlikte gittiiği Köşektaşlı yol arkadaşları kendi ekmeklerini kazanma çabası içindedirler. Biraz da babası Kızılağıllı olduğundan yabancı gibidir. Köhne bir han köşesinde çekilmez bir hale gelen hastalığı, yalnızlığı ile baş başa kalmıştır. Hana yatmaya gelenlerin acıyıp verdiği yiyeceklerle yaşamaya çalışmaktadır. Köyüne dönecek ne gücü, ne parası vardır.

Handa üç aydan fazla kaldığından hancı da bıkmıştır ama hiç uğramayan, arayıp sormayan köylüleri kadar da acımasız değildir. Hancı ile han sakinleri öldü ölecek diye beklerlerken, Belbaraklı Cansızın Veli gelmiş, durumunu görmüş, acıyarak ilgilenmiş. Trenle köyüne dönerken, Tahavit İbrahim’i de yanına alarak evine kadar getirmiş.

Tahavit, İzmir’de kaptığı hastalığı, hiç iş göremez bir şekilde, beş - altı yıl boyunca çekmiş, ancak altı yıl sonra askere gidebilmiş. Aynı hastalıktan kaynaklanan rahatsızlıkları ise bir ömür boyu taşımıştır.

Cansız’ın Veli, Köşektaş’a her gelişinde uğrar, “Daha ölmedin mi?” diye takılırdı.

Tahavitle karısı Gafer, her nedense, tarlada ekin biçerken, kavga etmişler. Kavga, sözlü atışma, bağrışmalarla bir müddet sürmüş. Tahavit, yerden bir taş alıp karısına doğru fırlatmış. Sonra bakmış, taş kötü gidiyor, bir tehlike yaratacak gibi. Arkasından bağırmış, “Kaç, kaç taş geliyor!”

Hile-i Şer'iye: Türkçe tanımı; şeriata hile karıştırmak olmalı. Halkımız, katı ya da uygulamada zorlandığı dinsel kuralları yumuşatmayı her zaman bilmiştir.

Erlikte çalınan dıbıdık duyulmamış olmalı ki, vaktinde kalkılamamış. Tan yeri attı atacak, ortalık hafiften ağırıyor. İmsak vaktinin sonu; ak ve kara iplik ayırt edilinceye dek olduğundan, Tahavitler, acelece kalkıp, pencerenin perdesini kapatmış, sırtlarını pencereye dönerek, erlik yemeğini tezce yemişler. Pencereden sızan  aydınlık görülüp de oruç mu sakatlanacak?
Tahavit: İbrahim Ölgün. Ölümü: 1986.
Hurşit: Hurşit Cesur
Cansızın Veli: Veli Cansız, Belbaraklı. Ölümü: 1970.
Gafer: Sultan Ölgün. Ölümü: 1994.
Erlik: Sahur.
Dıbıdık: Sahurda davul yerine çalınan teneke.
 
Bilgi: İlk kez 8 Nisan 2004 tarihinde yayınlanmış bir yazıdır.

kosektas.net